Röportajlar

İş insanı Meriç Erülkü ile konuştuk: 'Başsavcılığın geri duruşu konusunda çok derin endişelerim var'

Can Sarvan

Meriç Erülkü ve değerli ailesi ile 17-18 senedir tanışıyoruz. Bunca yıldır iş hayatındaki başarıları kadar adalete olan inancıyla ve verdiği mücadelelerle de dikkat çekti Erülkü. 

Lefkoşa Türk Belediyesi Meclis Üyeliği döneminde usulsüzlüklerin üzerine gitmesiyle öne çıktı. Son dönemde bir bankanın yaptığı yolsuzlukları deşifre etmesiyle ve KKTC Merkez Bankası binasının karşısına protesto amaçlı bir otobüs dikmesiyle çok konuşulan bir isim olarak anıldı.

Koskoca KKTC Merkez Bankası’na bankaları olması gerektiği gibi denetlemediği için tepki gösteriyordu Erülkü. Mağdurdu ve olayları çok yönlü değerlendirecek stratejik zekaya sahipti. 

Bugün Meriç Erülkü, yeni bir etik dışı durumu bu röportaj aracılığıyla ifşa ediyor… Kendisi ile sohbete başlarken böyle bir olay olduğundan haberim bile yoktu. ‘Nutku tutulmak’ deyimi tam da duyduklarım ve gördüğüm belgeler için geçerli; abartısız, nutkum tutuldu... 

Meriç Erülkü ile konuşurken Türkçeyi ne kadar iyi kullandığını bir kez daha fark ettim. Şu aralar şirketlerindeki işlerin yüküne ve bir baba olmasına rağmen University of London’da hukuk eğitimi alıyor. Sadece 2 derste iki bin sayfadan fazla okuma yaptığını söylüyor. Erülkü’nün bir an önce 3. üniversitesini bitirmesini ve avukat olarak mezun olmasını bekliyoruz. Hukuk dünyasına gümbür gümbür bir avukat geliyor olabilir, dikkatinizi çekerim.

İşte Erülkü ile yaptığımız röportaj:

"Ülkemizde yasaları ihlal eden insanlar son zamanlarda pervasızca davranmaya başladı. Eskiden gizli kapaklı yapmak zorunda oldukları şeyleri artık açığa vurup yapmaktan kaçınmıyorlar."

Bir banka hakkında KKTC Merkez Bankası yetkililerine ve Polis’e yaptığınız şikâyetlerin amacı neydi?

Adalet! 2 yıldır adalet arıyorum. Ama bu çıktığım yolda adalet haricinde, çok farklı başka şeyler buldum. Bizim sıkıntımız, yasalarımızın uygulanmıyor olmasından kaynaklanan pişkinliktir. Ülkemizde yasaları ihlal eden insanlar son zamanlarda pervasızca davranmaya başladı. Eskiden gizli kapaklı yapmak zorunda oldukları şeyleri artık açığa vurup yapmaktan kaçınmıyorlar. Bunun sebeplerine gelince, öncelikle yargımıza güvendiğimi belirtmek isterim. Yargıya güvendiğim için yargıya taşınmayan şeylerin yargıya taşınması gerektiği konusunda bir çabam var. Biz ülke olarak yargımıza güveniyor muyuz? Evet, güveniyoruz. Peki, bu ülkedeki adaletsizliğin sebebi neye dayanıyor? Ben bu olayların yargıya intikal etmemesi nedeniyle adaletsizliğin büyüdüğüne dair bir teori geliştirdim. 

"Biz ülke olarak yargımıza güveniyor muyuz? Evet, güveniyoruz. Peki, bu ülkedeki adaletsizliğin sebebi neye dayanıyor? Ben bu olayların yargıya intikal etmemesi nedeniyle adaletsizliğin büyüdüğüne dair bir teori geliştirdim."

İngiliz yargı sistemi ya da Anglosakson hukuk sistemi yarışmaya dayalı bir sistemdir. Siz de çok iyi biliyorsunuz, Anglosakson sisteminde davadaki iki taraf önünde yargıç hakemdir. Davalı ve davacı iddia ettikleri konular üzerinde bir yarışmaya girerler. Olasılıkların dengesi itibarıyla hangi taraf konusunu daha fazla ispat ederse, o taraf davayı kazanır. Ancak bir baktım ki silahlar eşit değil. Eskiden gizli kapaklı yapılırdı bunlar. Şimdi artık açık ve seçik bir şekilde, silahların eşitsizliğinde hiçbir çekince hissetmeden yapıyorlar. Mesela, biz bu adalet arayışımızda önce belgelerimizi toparladık. Belgelerimizle birlikte Polis’e gittik. İddialarımız bir bankanın bilançolarını olması gerektiği gibi yayınlamadığına yönelikti. O soruşturma tamamlandı. Benim bildiğim kadarıyla öne sürdüğümüz iddiaların tümünün doğru olduğu ortaya çıktı. 1 ayı aşkın bir süredir konu Savcılık’tadır. Geçen yıl Ocak ayı başında biz ve Kıbrıs Türk Müteahhitler Birliği şikâyetimizi yaptık. Polis araştırma yapmaya başladı. Sonra araya pandemi girdi. Geçen sene Ağustos ya da Eylül ayında Polis soruşturmasını tamamladı. Dosyayı Savcılığa gönderdi. Savcılık geçen seneden bu yana, 1 seneden fazla dosyayı yanında tutu. Bu sene Nisan ayında dosyayı tekrardan, ek tahkikat yapılması için Polis’e geri gönderdi. Nisan ayında tekrar başlayan süreç Ağustos 2021’de tamamlandı.

Dolayısıyla ilgili bankaların sahiplerine Başsavcılığın uygun görürse dava açmasını mı beklemek gerekir?

Uygun görürse Başsavcılık dava açacaktır. Zaten açılması gerekmese Başsavcılık neden ek tahkikat istensin ki? 

Merkez Bankası’nın ilgili bankaya dair Polis’e yaptığı şikâyetler var mı?

Var. 3-5 tane KKTC Merkez Bankası’nın yaptığı şikayet var. Geçenlerde biz de basından duyduk, banka sahiplerinin 2 tanesi yurtdışına kaçtı diye. Bu doğrudur. Gerek bu şikâyetler nedeniyle gerekse de zaman aleyhlerine çalıştığı için, demirin soğukluğunu hissettmiş olmalılar ki kardeşlerden biri yurtdışına kaçtı. Ben öyle biliyorum. Dolayısıyla artık top Başsavcılık’tadır. Anayasamızın kendisine verdiği yetkiyi kullanmayan bir Hukuk Dairemiz var. Savcılığın dava açmaktan kendini imtina edeceği tek koşul, kamu yararının bulunmamasıdır. Halbuki bizim tespit ettiğimiz suçlarda bilakis kamuya mal edilen bir bankanın kamuya yalan söyleyip, kamuyu dolandırmasıdır konu. Bunun davasının açılması kamu yararı gereğidir.

"Bankada yönetici ortak olabilmek için yasada belirtilen suçlar konusunda bırakın ceza almayı, aleyhinizde soruşturma bile açılmamış olması gerekiyor. Merkez Bankası yetkilileri bu banka sahipleri aleyhine suç duyurusunda bulunuyor ancak suç duyurusunda bulundukları insanları görevden almıyorlar. Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır?"

Yalnız dünya genelinde de rahatlıkla banka sahiplerine dava açılmıyor. En son Pandora Papers’ı yayınlayan Uluslararası Gazeteciler Konsorsiyumu (ICIJ) bu konuyu sürekli gündeme getiriyor ve tüm dünyada banka sahipleri cezalandırılmadıkça sistem düzelmeyecek eleştirisini yapıyor.

Doğrudur ama bizim yasalara göre tespit ettiğimiz suçlar bankacılığın en büyük suçlarıdır ve cezaları da en ağır cezalardır. Banka sahiplerinin işlediği suçlar bireysel suçlardır. Banka işlemedi ki bu suçu! Bilançoları sahipleri gizledi, bilançoları gerçeği göstermeyecek şekilde yayınlayan gene banka sahipleriydi. Ve insanları aslında bankanın sahipleri dolandırdı. Sahiplerine ceza verildiğinde bir banka kapanacak diye bir şey yok. Bu davanın bankacılık sektörüne herhangi bir zarar vereceğini düşünmüyorum. Bilakis dava açıldığı takdirde bankacılık sektörüne ciddi anlamda bir güven getireceğini düşünüyorum. Bankada yönetici ortak olabilmek için yasada belirtilen suçlar konusunda bırakın ceza almayı, aleyhinizde soruşturma bile açılmamış olması gerekiyor. Merkez Bankası yetkilileri bu banka sahipleri aleyhine suç duyurusunda bulunuyor ancak suç duyurusunda bulundukları insanları görevden almıyorlar. Bu nasıl bir yönetim anlayışıdır? Benim eleştirdiğim Merkez Bankası değil, Merkez Bankası’nın yöneticileridir. Merkez Bankası’nın şöhretine, servetine zarar vermek suçtur ama Merkez Bankası yöneticilerini eleştimek suç değildir.

KKTC Merkez Bankası’nın çok önceden harekete geçmesi gereken bazı bankalara dair harekete geçmemiş olmamasının altında Merkez Bankası yöneticilerinin işledikleri yolsuzlukla bağlantılı suçlar olabileceğini mi ima ediyorsunuz?

Araştırılması gereken bir olgudur diyorum sadece.

Belki bankacılık sektörüne zarar vermemek için adım atmadılar…

Sektöre zarar verenler zaten bunları yapanlardır. KKTC’de 21 banka var. Bankacılık sektörü güven üzerine kurulmuştur. Siz paranızı veriyorsunuz, banka da size faiz ödeyeceğini söylüyor. Paranızı emanet ediyorsunuz bankalara. Kamuyu yanıltacak kadar gözü dönmüş şekilde bankacılık yapmaya çalışan bir bankanın yöneticileri sektöre fayda mı sağlar zarar mı? Bir bankanın bilançoları bile yalansa ve bu ortaya çıkıyorsa ve siz Merkez Bankası yetkilisi olarak adım atmıyorsanız, sektöre adım atılmayarak daha büyük zarar verilir. Kamuya sunulan bilançolar bankanın gerçek durumunu yansıtmıyor, evrakta sahteleme yapılmış, Merkez Bankası da bunu biliyor ve hiçbir şey yapmıyor…

"Bir bankanın bilançoları bile yalansa ve bu ortaya çıkıyorsa ve siz Merkez Bankası yetkilisi olarak adım atmıyorsanız, sektöre adım atılmayarak daha büyük zarar verilir."

Başka bir bankanın sahibi hakkında dava açıldı biliyorsunuz. Merkez Bankası yetkililerinin dava öncesi banka sahibinin hisselerinin eşine devrine izin verdiği ileri sürülüyor. Dolayısıyla hisseler devredildi ama birinci dereceden akrabalara devredildi. Ne değişti, gene banka sahibinin elinde hisseleri….

Keşke Merkez Bankası Başkanı size röportaj verse ama bence konuşabilecek hiçbir şeyi yok. Ne diyecek? Yasaların hilafına bir şey mi yapıyorum diyecek? Kıbrıs’ta son 20 yılda bankacılık sektöründe çok önemli gelişmeler yaşandı. Banka sahiplerinden bazıları hapis yattı. Kredi Bankası’nın sahibi Salih Boyacı 2004 yılında üç suçtan altışar sene ceza aldı. Suçlardan biri, bilançolarda sahtekârlık yapmaktı; ikinci suç bankanın kaynaklarını kendi manfaatine kullanmaktı; üçüncü suçu ise bankanın batmasına sebep vermekti. Eğer Merkez Bankası yetkilileri bilançolarında bile sahtekârlık yapan bir bankanın varlığına izin vermekte ısrar ederse sonuç çok daha kötü olabilir. Bunu bilmemek gibi bir şey söz konusu olabilir mi? Açıkçası, Başsavcılığın yargıya taşıması gereken olaylardaki geri duruşu konusunda çok derin endişelerim var. Çünkü eğer ben istediğim suç işleyenleri kenarda tutarım yargıya taşımam, ben istemediğimde en ufak bir şey de olsa, adam ekmek çalmıştır; onu yargıya taşırım, onu en ağır şekilde yargılarım; diğerini hiç yargılmam mantığıyla yaklaşacak bir Savcılık makamı olursa, o ülkede adalet diye bir şey söz konsusu olamaz. Yasaların belirli bir zümreye farklı çalışması söz konusu olur. Savcılık yargıya taşımazsa yargı karar veremez.

"Açıkçası, Başsavcılığın yargıya taşıması gereken olaylardaki geri duruşu konusunda çok derin endişelerim var. Çünkü eğer ben istediğim suç işleyenleri kenarda tutarım yargıya taşımam, ben istemediğimde en ufak bir şey de olsa, adam ekmek çalmıştır; onu yargıya taşırım, onu en ağır şekilde yargılarım; diğerini hiç yargılmam mantığıyla yaklaşacak bir Savcılık makamı olursa, o ülkede adalet diye bir şey söz konsusu olamaz. Yasaların belirli bir zümreye farklı çalışması söz konusu olur."

Mahkemelerin hazırladığı raporlarda yıllardır en çok işlenen suç evrakta sahtelemedir ve evrakta sahtelemede senelerce mücadele edildikten sonra büyük servet sahiplerine nihayet dava açılıyor…

Büyük servet sahiplerine dava açılmadığı sürece hiç kimse evrakta sahteleme yapmanın çok çok büyük suç olduğunu anlamayacak. Küçük, ufak tefek oynamalar Mahkemeler nezdinde cezalandırılacak ama kodamanların yaptığı evrakta sahtelemelerden, büyükler yargılanmadığı sürece halk da bunların yapıldığını bildiği sürece, hiç kimse evrakta sahtecilik suçunun müebbet hapse kadar ceza alabilecek bir suç olduğunu anlamayacak. Birinci endişem Savcılığın bu tutumudur. İkinci endişem silahların eşitsizliğidir.

"İlgili bankayı temsil eden avukatın adı Hasan Esandağlı. Hasan Esandağlı aynı zamanda Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı’dır. Avukatların kurduğu temsiliyetin en başındaki şahıs Hasan Esendağlı’dır ve Hasan Esendağlı’nın öz kardeşi İsmail Esendağlı KKTC Merkez Bankası’nda müfettişlik görevindedir. Sadece müfettiş görevi olsa sıkıntı değil ancak her ne hikmetse ilgili bankanın yolsuzluklarını soruşturmakla atanmış müfettiş çıktı."

Biraz şiddet çağrıştırıyor ama silahların eşitsizliği derken neyi kastediyorsunuz?

Eğer ben bir davada içeriden bilgi edinebilecek konumdaysam veya davanın anahtar tanık konumundaki insanların hazırladığı raporlardan ben bilgi sahibiysem ve bunlar gizli tutulması gereken bilgilerse ve bir taraf bunlara erişebiliyor diğer taraf erişemiyorsa, silahlar eşit değildir. Karşı tarafın elinde havan topu varken benim elimde bir sapan var. Örnek vereyim: Geçen yıl ilgili banka ile araştırmalarımız sürerken bir anda öğrendik ki bankanın avukatı, yani banka bir usulsüzlük yaptıysa, ‘hayır, banka böyle bir usulsüzlük yapmadı’ diyecek bir avukat var. İlgili bankayı temsil eden avukatın adı Hasan Esandağlı. Hasan Esandağlı aynı zamanda Kıbrıs Türk Barolar Birliği Başkanı’dır. Avukatların kurduğu temsiliyetin en başındaki şahıs Hasan Esendağlı’dır ve Hasan Esendağlı’nın öz kardeşi İsmail Esendağlı KKTC Merkez Bankası’nda müfettişlik görevindedir. Sadece müfettiş görevi olsa sıkıntı değil ancak her ne hikmetse ilgili bankanın yolsuzluklarını soruşturmakla atanmış müfettiş çıktı.

Siz ne diyorsunuz… Peki Merkez Bankası içinde bu tür durumları denetleyen bir birim yok mu? Zaten müfettişin kendisinin o görevi almaması lazımdı…

İsmail Esendağlı’nın görevi ne? Bankada usulsüzlük yapılmışsa ki bizim de sunduğumuz belgeler var, bu belgeler ışığında denetim yapıp usulsüzlükleri tespit etmek ve rapora dökmektir. Bizim iddiamız ne? İlgili banka geçmişte hazırladığı bilançolarda, gerçekteki mali durumunu yansıtmayacak şekilde raporlar verdi diyoruz ve bunun belgelerini hem Polis’e hem Merkez Bankası’na veriyoruz.

Ama bir dakika, o bankanın müfettişinin sürekli aynı isim olması söz konusu değil sanırım. 

Yok, hayır tabii. Benim öğrendiğim kadarıyla Merkez Bankası’nda şöyle bir kural var: İki yıl üst üste aynı müfettiş aynı bankayı denetleyemez. Sürekli rotasyona girerler.

Dolayısıyla iddialarınızın tamamını İsmail Esendağlı’ya mal etmek doğru olmaz. Birçok müfettiş bu bankanın bilançolarını kontrol etmiş olabilir. Ama o kişinin etik olarak, bankanın avukatı abisi ise o banka için müfettişlik yapmaktan çekilmesi gerekirdi.

Çekilme zorunlulukları yoktur ama etik olarak evet, doğru. Zaten Merkez Bankası’nın müfettişlere yönelik özel kuralları var. İlgili bankada herhangi bir mevduatınız varsa veya o bankadan herhangi bir mali çıkarınız varsa ya da ilgili bankanın sahibi sizin akrabınızsa sizi hiçbir zaman Merkez Bankası müfettiş olarak görevlendirmez. Bu tür durumlarda, çıkar çatışması olduğu için o müfettişi Merkez Bankası yönetimi o işe atamaz.

"30 tane müfettiş arasında o banka hakkındaki iddiaları araştırmak için İsmail Esendağlı müfettiş seçiliyor. Bir bankanın yaptığı çok ciddi yolsuzluklar ortaya çıkıyor, o bankaya da İsmail Bey müffettiş olarak atanıyor. İsmail Bey’in kardeşinin bankanın avukatı olduğu ise bilinen bir gerçek. Bu yolsuzlukların iddia edildiği davaya Hasan Esendağlı sonradan dahil oldu. İlgili banka hakkındaki usulsüzlüklerin değerlendirileceği davada Hasan Bey avukat değildi. Sonradan Hasan Bey de avukat olarak dahil oldu."

Hangi dönem İsmail Esendağlı ilgili bankaya müfettişlik yapmış?

İşte yolsuzlukların tespit edilmesi gereken dönemde bankaya müfettiş olarak atanmış kendisi. Tam sayıyı bilmiyorum ama sanırım 30 civarında Merkez Bankası müfettişi var. 30 tane müfettiş arasında o banka hakkındaki iddiaları araştırmak için İsmail Esendağlı müfettiş seçiliyor. Bir bankanın yaptığı çok ciddi yolsuzluklar ortaya çıkıyor, o bankaya da İsmail Bey müffettiş olarak atanıyor. İsmail Bey’in kardeşinin bankanın avukatı olduğu ise bilinen bir gerçek. Bu yolsuzlukların iddia edildiği davaya Hasan Esendağlı sonradan dahil oldu. İlgili banka hakkındaki usulsüzlüklerin değerlendirileceği davada Hasan Bey avukat değildi. Sonradan Hasan Bey de avukat olarak dahil oldu.

Daha önce Hasan Esendağlı bankanın avukatlığını hiç mi yapmamıştı?

Daha önce başka davalarda da Hasan Bey bankanın avukatıydı. Ancak bu yolsuzlukların iddia edildiği davada Hasan Esendağlı avukat olarak bulunmuyordu. Yolsuzluklar iddia edilmeye başlandığı dönemde Hasan Esendağlı bankanın avukatı olarak atandı. Ve yine aynı dönemde, ne kadar büyük tesadüftür ki Merkez Bankası’ndan o ilgili bankanın yolsuzluklarını soruşturmak için de Hasan Bey’in kardeşi müfettiş olarak atandı. Tam bir anonim şirket: Biri yolsuzlukları bulacak, diğeri de yolsuzlukların olmadığını savunacak. Ve bakın bu benim bilgime geçen yıl gelince bu konuda KKTC Merkez Bankası’na yazılı başvuruda bulundum. İddialarım da şöyleydi: Adalet söz konusu ise bu yapılan atama şaibelidir. Ben bir soru sordum aynı zamanda: Zamanlama açısından iki olasılık var: Birinci olasılık, Barolar Birliği Başkanı Hasan Esendağlı ilgili bankanın avukatı iken, KKTC Merkez Bankası Hasan Bey’in kardeşini müfettiş atamıştır. Bu olasılıkta, eğer kardeşi bankaya yönelik iddiaları araştıracaksa Hasan Esendağlı’nın bankanın davasından geri çekilmesi lazımdır. İkinci olasılık, önce kardeşi İsmail Esendağlı görevlendirilmiştir, sonra Hasan Esendağlı davaya atanmıştır o zaman da Hasan Esendağlı’nın avukatlığı kabul etmemesi gerekirdi. Bu şaibenin ortaya çıkarılması ve gerekenin disiplin mekanizmaları tarafından çözüme kavuşturulması için Lefkoşa Mahalli Barosu’na da yazılı şikâyette bulundum. Sonra, bu ülkede yargının en yüksek organı olan Yüksek Adliye Kurulu’nun bütün üyelerine olayı tüm çıplaklığı ile anlattığım bir dilekçe ile başvurdum. Eğer bu ülkede biz bu şaibeleri duyarak sessiz kalmaya devam edersek, bu şaibeler büyüyerek devam eder.

Ne yaptı yazılı şikâyetiniz karşısında Yüksek Adliye Kurulu?

Yazılı şikâyetim karşısında bu konuda ‘görev ve yetkimiz yoktur’ dediler. Bu ülkedeki yargı sisteminin temeline aykırıdır bu. Ne olacak böyle? Yazılı şikayet yapıyoruz, yargının en üst yetkilileri, Başsavcılık ve avukatlık mesleğinden üç kişinin bulunduğu bu Yüksek Adliye Kurulu görev ve yetkimiz yok diyorsa kime başvuralım? Başvurulacak yer kalmamıştır. Ancak yine de yargıya güvenimi koruyorum. Tüm yasal yolları tüketene kadar da çaba göstermekten vazgeçmeyeceğim. Mahkemelerimiz huzurlarına gelen kurgulanmış senaryo ile olayları adaletli bir şekilde sonuçlandırma şansına sahip değildir. Ve ben de o nedenle konuşuyorum. Şimdi konuşmazsam adaletli karar üretilmedi diye hiçbir zaman konuşma hakkına sahip olmayacağım. Yoksa Mahkemeler'i hiçbir şekilde etkilemek gibi bir niyetim yoktur, olamaz. Sadece Mahkemeler'in adil karar verebilmelerini sağlamak için olguların doğru ve dürüst bir şekilde muhterem Mahkemeler'in huzuruna gelmesi gerekir. Tüm çabalarımızın temel nedeni budur.

"Kardeşi müfettiş, kendi avukat ne güzel aile şirketi olmuşlar. İsmail Bey araştırsın, Hasan Bey savunsun ben de karşılarına geçip kendimi savunurmuş gibi yapayım. Sonra da bunun adı adalet olsun!"

Bu yola çıkarken KKTC Merkez Bankası yetkililerini karşınıza almaktan hiç mi çekinmediniz? Neden soruyorum zira ülkemizde adaletin tesisi için, sistemin doğru işlemesi için mücadele eden düzgün insanlar, ister iş insanı olsun ister gazeteci olsun fazla cesaret göstermekle, Don Kişotluk yapmakla eleştiriliyor ya da arkalarında birileri mi var dedikoduları çıkartılıyor...

Tüm toplumumuza şu mesajı vermek isterim: Haklı olan herkesin 1 milim dahi geriye bakmaması ve geride durmaması lazım. Hep ileri gitmesi lazım. Haklı olan bir kimseye kimse hiçbir şey yapamaz.

Bu sizin şahsi ve ticari davanız. Bu bir şekilde lehte ya da aleyhte çözülecek. Bundan sonra başka sorunlar için mücadele eder misiniz? Yoksa herkes kişisel davalarının peşine mi düşmekle mi yetinsin?

Hayır, ben başkaları için de mücadele ederim. Zaten avukat olmak istememin nedeni o. Hatta bu tür haksızlıklara uğrayarak mağdur olmuş insanlara yardımcı olmak için avukat olacağım. Ben kendi davamda kendimi savunmak için hukuk eğitimi almıyorum. Benim zaten 3 tane avukatım var. Büyük ihtimalle ben avukat olduğumda da benim davam devam ediyor olacak ama ben avukat olmadan önce bu bankanın sahipleri muhtemelen ceza almış olacak. Bu meselenin yargının önüne taşınması için mücadele edeceğim. İki, silahlarımız eşit olana kadar da mücadelemi sürdüreceğim. Avukatları temsil eden bir Barolar Birliği Başkanı’nın etiği yok sayması hukukun temeline terstir ve ciddi anlamda yozlaşmayı beraberinde getirir. Nitekim bu konuyu bilen avukatlar başkanlarını ciddi şekilde ayıpladılar. 

Hasan Esendağlı’nın Barolar Birliği’nde son derece güçlü ve avukatlar arasında popüler olduğu söyleniyor… Toplumumuzda ‘o benim eskiden beri arkadaşımdır’ söylemi çok yaygın. Bunu şahsen en çok Falyalı haberleri yaparken yaşadım. Bir sürü arkadaş beni arayıp, ‘Halil Falyalı benim öteden beri arkadaşım... Yok beraber futbol oynardık; bizdendir’ diyordu. Ne yapalım çocukluk arkadaşınsa? Arkadaşının suç işlediği iddia ediliyorsa arkadaştır diye kapatacak mıyız konuyu? Biz suç işlenmiş mi ona bakarız. Bunu hiç anlayamıyorum: Üniversiteden arkadaşın her türlü etik dışı işi yapacak ve susacak mıyız yani? Bana dokunmadığın sürece, hatta bana iş gönderdiğin sürece ne yaparsan yap arkadaşımsın mı demek bu nedir?

Bu arkadaşlar bu meseleleri o kadar çok normalleştirdiler ki artık önlerine arkalarına bakmadan bunları yapabiliyorlar. Kardeşi müfettiş, kendi avukat ne güzel aile şirketi olmuşlar. Kardeşi müfettiş, kendi avukat ne güzel aile şirketi olmuşlar. İsmail Bey araştırsın, Hasan Bey savunsun ben de karşılarına geçip kendimi savunurmuş gibi yapayım. Sonra da bunun adı adalet olsun!

Meriç Erülkü'nün bahsettiği kurumlara yaptığı şikâyetlere ilişkin belgeleri aşağıda okuyabilirsiniz. Yasaların cevaz vermemesi ve suç oluşturması nedeniyle, ilgili bankanın adı, dava dosyalarının numaraları ve bazı isimler belgelerden ilgili yasalar gereği silinmiştir. 

 

 

 

:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın