Dünya

ABD, dünya üretim merkezi olma konumunu nasıl kaybetti?

Trump, Amerikan imalat sanayini yeniden canlandırmak istiyor ama ekonomistler uyarıyor: Gümrük tarifeleri çözüm değil.

ABD Başkanı Donald Trump’ın gümrük tarifeleriyle Amerikan imalat sanayini yeniden ayağa kaldırma hedefi dünya genelinde yankı bulurken, uzmanlar bu politikaların uzun vadede beklenen etkiyi yaratamayacağına dikkat çekiyor. Peki, ABD nasıl oldu da bir zamanların küresel üretim devi konumundan uzaklaştı?

Bir üretim devinden hizmet ekonomisine geçiş

1950’li yıllarda, ABD’deki özel sektör işlerinin üçte birinden fazlası (%35) imalat sektöründe yoğunlaşmıştı. Ancak bu oran günümüzde %9,4’e kadar geriledi. Bugün ABD'de yalnızca 12,8 milyon kişi imalat sektöründe istihdam ediliyor. Bu büyük dönüşüm, aslında yalnızca dış rekabetle değil, iç ekonomik yapının değişimiyle de yakından ilişkili.

Amerikan imalatının yükselişi

1900’lerin başında ABD, seri üretimde devrim yaratan değiştirilebilir parça ve standardizasyon uygulamalarıyla öncü konumdaydı. II. Dünya Savaşı ise üretim kapasitesini muazzam şekilde artırdı. Savaşın ardından ortaya çıkan refah toplumu, ev, otomobil ve ev aletleri gibi dayanıklı tüketim mallarına olan talebi patlattı. Tüm bu ürünlerin çoğu savaş döneminde geliştirilen dönemin ileri teknolojilerine dayanıyordu.

Amerika’da üretim yapmak mantıklıydı; çünkü Ar-Ge ekiplerinin üretim sahasına yakın olması gerekiyordu. Ayrıca ABD, 20’inci yüzyılın başlarında başlayan lise eğitimi hareketi sayesinde dönemin en eğitimli iş gücüne sahipti.

Refah ve hizmet ekonomisinin yükselişi

1950’lerden sonra, artan refah seviyesi Amerikalıların harcama kalıplarını değiştirdi. Artık daha fazla kişi hizmetlere, seyahat, restoranlar, sağlık hizmetleri gibi alanlara para harcamaya başladı. Bu dönüşüm, imalat sektöründeki istihdamı durma noktasına getirirken, hizmet sektöründe büyük bir istihdam artışı yaşandı. Oteller, hukuk firmaları, bankalar ve hastaneler, yeni iş kapıları haline geldi.

İmalatın coğrafyası değişiyor

Amerikalı tüketicilerin giyim gibi dayanıklı olmayan mallara yönelik talebi devam etse de, üretim işgücü maliyetlerinin düşük olduğu Güney eyaletlerine kaydı. Bu sıralarda, işgücü maliyetlerinin çok daha düşük olduğu dünyanın daha az gelişmiş bölgeleri, Latin Amerika ve Asya'da dayanıklı olmayan malların üretimini artırmaya başladı. ABD bu ürünlerden giderek daha fazla ithal etmeye başladı. Zamanla, blenderlar gibi hafif dayanıklı ürünlerde de aynı şey oldu. Çin şoku ile 1980'lerde işler değişmeye başladı. Dayanıklı olmayan mallarda Amerikan üreticiler, işgücü maliyetlerinin daha düşük olduğu ülkelerle rekabet etmekte giderek daha fazla zorlanıyorlardı. Kuzey Amerika Serbest Ticaret Anlaşması'nın (NAFTA) Meksika mallarına uygulanan vergileri düşürmesi sonucunda 1990'larda rekabette zorlanma yoğunlaştı. NAFTA anlaşmasıyla birlikte, özellikle Meksika ile ticaretin kolaylaşması Amerikan üreticileri üzerinde baskı yarattı.

"Çin şoku": Küresel rekabetin yeni boyutu

2001 yılında Çin’in Dünya Ticaret Örgütü’ne katılımı, küresel ticarette bir dönüm noktası oldu. Çin, hızla dünyanın fabrikası haline geldi. Harvard Üniversitesi’nden ekonomist Gordon Hanson’ın da vurguladığı gibi, “düşük ücretli ama devasa üretim kapasiteli bir ülkenin” sahneye çıkışı ABD’yi ciddi şekilde sarstı.

2008 yılına gelindiğinde Çin, ABD’yi geçerek dünyanın en büyük mal ihracatçısı oldu. Mobilya ve küçük ev aletleri gibi sektörlerde Amerikan üreticileri bu şoktan en çok etkilenenler oldu. "Çin şoku" terimi, bu travmanın akademik literatürdeki yerini aldı.

Amerika'nın yeni gücü: Hizmet ihracatı

ABD, bu dönemde küresel olarak ticareti yapılamayan hizmetlerde ustalaştı. 2023’te sadece reklam hizmetlerinden 24 milyar dolarlık ihracat yaptı. Fikri mülkiyet, yazılım ve dijital hizmetlerle birlikte ABD’nin yıllık hizmet ihracatı 1 trilyon doları aştı.

Ancak bu dönüşümün gölgesinde, yüksek ücretli imalat işlerinin payı 1980’de %39’dan 2021’de %20’ye düştü. Aynı dönemde, finans, hukuk ve profesyonel hizmetlerdeki yüksek maaşlı işler %8’den %26’ya çıktı.

İmalat yeniden canlanabilir mi?

Trump yönetimi üretimi tarifelerle geri getirmeye çalışsa da, ekonomistler bu politikaların geri tepeceğini düşünüyor. Çünkü tarifeler, tüm tüketicilerin ve işletmelerin daha yüksek fiyatlar ödemesine neden olurken, ekonominin genel tüketim gücünü azaltabilir.

Ekonomist Gordon Hanson’a göre, imalat istihdamında %30’luk bir artış sağlansa bile, özel sektör içindeki payı %12’yi geçmeyecek, yani geçmişin çok gerisinde kalacak.

Hedef odaklı yatırımlar çözüm olabilir

W.E. Upjohn Enstitüsü'nden Susan Houseman, üretim işlerinin diğer sektörlerdeki işlere kıyasla zincirleme etkiler yaratabildiğini belirtiyor. Ona göre, yarı iletkenler gibi stratejik ürünlerde devlet destekli yerli üretim yatırımları hem ekonomik hem de ulusal güvenlik açısından anlamlı olabilir. Ancak aynı şeyin tişört gibi düşük katma değerli ürünler için söylenmesi pek mümkün değil.
"Tekrar kendi tişörtlerimizi üretmeye başlamak istiyor muyuz?" diye soran Houseman, "Bu ne kadar önemli?" diyerek tartışmayı özetliyor.

Kaynak: Wall Street Journal

:
share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın