Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) Genel Başkanı Tufan Erhürman, Meclis kürsüsünden yaptığı kapsamlı konuşmada, ülke kamuoyunun en önemli gündemi haline gelen okullarda başörtüsüne izin veren Disiplin Tüzüğü Değişikliği üzerinden yürüyen tartışmalara değindi.
"Bu ülke koşullarında suni olan yani yapay olan, gerçekte bir sorun olmayan bir tırnak içerisindeki sorun üzerinden ülke hiç olmadığı bir hale getirildi," diyen Erhürman, Ulusal Birlik Partisi'nin Parti Meclisi kararını kaleme alanların dahi bu meselenin yapay olduğunu kabul ettiklerini hatırlattı.
Erhürman, meseleyi çözmenin çok daha basit yolları olduğunu belirterek, "İrsen Küçük Ortaokulu’nda yaşanan sıkıntı Hala Sultan İlahiyat Koleji’ne geçiş yapılarak aşıldıysa, bu zaten baştan beri mümkündü. Mevzuat değişikliği gerektirmiyordu." dedi.
"Halkın örf, adet ve geleneği yok sayılıyor"
CTP Genel Başkanı, “Hangi ülkede bir halk varsa o halkın kendi kuralları vardır, kendi örf adetleri vardır, kendi gelenekleri vardır ve kendi tarihi vardır, yaşam biçimi vardır. Her halk bunlardan hareketle kendine ilişkin düzenlemeleri de yapar. Ve bu şekilde bir bölünme, parçalanma noktasına bu halkı getirdiğiniz takdirde hiç olmayacak şekilde öfkeyi yükselteceksiniz, insanları karşı karşıya getireceksiniz, çocukları birbirine kırdıracaksınız. Bunların hepsi söylenmiş şeylerdir.
Peki geldiğimiz nokta nedir? Geldiğimiz nokta bu ülkenin tarihini bilmeyen, bu ülkede yaşayan halkı tanımayan, birilerinin oradan buradan bu ülke halkına yönelik, hep her birimizin şahsına da yönelik küfürleri, hakaretleri, tehditleri günlük bir alışkanlık haline geldi. Hepimiz bunları işitmek zorunda kaldık. Ne din düşmanlığımız kaldı, ne Türkiye’yi sevenler sevmeyenler ayrımı kaldı. Ne Türkiye kökenliler, bilmem Kıbrıs kökenliler bilmem ne ayrımı kaldı.” diyerek tepki gösterdi.
Erhürman’ın konuşmasında öne çıkanlar şöyle:
“Sunuculuk yapan şahıs bu memleketin protokol sırasını dahi bilmiyor”
►“Yahu yani bu ülkede açılış nasıl yapılacak, protokol nasıl düzenlenecek, bununla ilgili Dışişleri Bakanlığı içerisinde protokol müdürlüğü diye bir yer var ya. Müdürlüktür bu ülkede bu. Cumhurbaşkanlığında da var, mecliste de var. Ama Dışişleri Bakanlığı içerisinde protokol müdürlüğü var.
Peki bu protokol müdürlüğü bu memleketteki her türlü açılışı, töreni bilmem neyi düzenleyebiliyor da bu memlekette yüksek mahkemenin temel atma törenini düzenleyemiyor.
Bir sürü sunucu dahi oraya belirleyemeyecek durumda. Bizim sunuculuk yapacak insanımız kalmadı. Bizim protokolün programını hazırlayacak müdürlüğümüz var. Ama bunu Türkiye'den gelen protokolle ilgili zevat düzenlemek durumunda. Ve sunucunun da her defasında Türkiye'den gelmesi gerekiyor. Nedir yani bu? Biz yokuk yani burada. Ve bunu nasıl içinize sindiriyorsunuz? Ben anlamadım.”
►“Orada sunuculuk yapan şahıs, ben size söyleyeyim, bu memleketin protokol sırasını dahi bilmiyor. Bilmek zorunda mıdır? O değildir. Ama benim protokolüm bilmek zorundadır. Bu memlekette hitap edilirken bile yazılan kağıtta yanlış protokol sırası izleniyor artık. Yüksek Mahkemenin açılışında öyle bir tören düzenlenmesi bizim geleneklerimizde, bizim örf adetlerimizde, tahammüllerimizde yok. Neden böyle bir şeye gerek duyuluyor?
Türkiye Cumhuriyeti kendi protokolünü dilediği gibi düzenler. Ama nasıl biz oraya karışamazsak, orası da buraya karışamaz protokol düzenlemesi açısından. Bu kadar açıktır. Ama yok hepsi, her şey birbirine girdi ve öyle bir noktaya geldi, ne zaman Türkiye Cumhuriyeti'nden bir yetkili gelip de buraya bir açılış yapacak olsa, öncesi gerginlik, sonrası gerginlik. Çünkü siz kendi protokol kurallarınızı, kendi protokol personelinizle düzenlemekten aciz bir konuma geldiniz.”
“Bizim Yüksek Mahkememizin temel atma törenine Yüksek Mahkeme Başkanımız ‘davetli misafir’ olarak geldi”
►“Yani artık ev sahibi kimdir, misafir kimdir konumudur bu. Tabii ki Türkiye Cumhuriyeti maddi katkı yapıyor buraya. Ama temel atma töreni yapılan yer bizim Yüksek Mahkememizin temel atma törenidir. Ve bizim Yüksek Mahkememizin temel atma töreninde bizim Yüksek Mahkeme Başkanımız konuşması sırasında ne dedi Bizim Yüksek Mahkeme Başkanımız: ’Ben de davetli bir misafirim’ dedi konuşması sırasında. Bunu kendisi isteyerek söyledi, istemeyerek söyledi anlamında söylemiyorum. 'Davet aldık, misafir olarak geldik' dedi."
“Hani o Güvenlik Konseyi kararları da bağlayıcı değildi: Ve gelinen nokta öyle bir nokta ki tanıtım dahi yapamıyorsunuz fuarlarda”
►“Dubai’de ve Moskova’da bizim buradaki inşaat müteahhitlerimiz, yapacakları fuar içerisinde yapacakları tanıtımdan alıkonuldu. Ve orada bunu yapmalarına izin verilmeksizin geriye dönmeleri kendilerine ne diyeyim ona söylendi. Ve bu mesele de aslında o demin konuştuğum mesele de nasıl başta sizi uyardıysak bu da sizi defalarca uyardığımız bir mesele oldu. Bu konuda doğru dürüst bir yaklaşım ortaya konulmazsa içeride de dışarıda da başınıza çok işler gelecek lafını 30 defa bu kürsüden söylediğini biliyorum.
Ama Ersin Bey 'yürüyün de korkmayın' dedi. Hadi şimdi yürüğünde korkmayın! Dubai'de söylesin, Moskova'da söylesin. Bak Avrupa'da değil ha. Avrupa'nın herhangi bir ülkesinde değil. Moskova'dan bahsediyorum, Dubai'den bahsediyorum.
Ve hâlâ daha siz bütün bunlar olurken işte iki devletli çözüm meselesini konuştuğumuz zaman Dubai'de de karşınıza 541 çıkıyor, Moskova'da karşınıza 550 çıkıyor. Hani o güvenlik konseyi kararları da bağlayıcı değildi de tavsiye niteliğindeydi de bilmem neydi de... Moskova'da kendini güvenlik konseyi kararlarıyla nedense bağlı hissediyor. Dubai'de kendini güvenlik konseyi kararlarıyla bağlı hissediyor.
Ve gelinen nokta öyle bir nokta ki tanıtım dahi yapamıyorsunuz fuarlarda. Ve bu Avrupa’nın dışındaki ülkeler açısından böyle. Ve sizi 50 defa uyarmış olmamıza rağmen şu anda ekonominin çarklarının içine çomağı soktunuz işte.”
"Ersin Bey 'yürüyün de korkmayın' derken çok rahattı"
►“Ersin Bey 'yürüyün de korkmayın' derken çok rahattı. Her zaman öyledir zaten. Yani belagatın şehvetine kapılmak diye bir şey var. Sözün şehvetine kapılmak. Kapılırsınız şehvetine 40 gün, bir gün gelir bulur sizi. Aha şimdi bulduğu yer burasıdır.
Ve bugün çok ilginç bir şekilde gazetelerde gördüm, bak unuttum alayım yanıma. Ersin Bey’in Antalya’da Sputnik’e bir beyanatı var. Rusya’ya çağrı yapıyor. 'Burada binlerce Rus var' diyor. 'Direkt uçuş yapsınlar Ercan Havalimanı'na' diyor. Tam da bugün ha. Tam da Moskova’da bunlar yaşanırken, Sputnik üzerinden Rusya’ya çağrı: 'Direkt uçuş yapsın!'
Yani haberdar mı değil Ersin Bey bundan? Tam da Moskova’da bunun yaşandığından yoksa dünyadan bir haber mi? Cevap: ikinci.”
“541 ve 550 sayılı kararlara, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmaması gerektiğine atıf var”
►“Dört buçuk yıl geçti, bu dört buçuk yılın içinde ama bize şu anlatıldı: Bak iki devletli çözüm modeli bizi yavaş yavaş, alıştıra alıştıra iki devletli çözüme ulaştıracak. En tipik örneği de Türk Devletleri Teşkilatı. Topluma sürekli bu mesaj verildi. Azerbaycan’daki karşılama, bilmem ne, manşetlere çıktı. Ve “tamamdır merak etmeyin”, zaten hatta Türkiye televizyonlarında da baktım, Google’dan gördüm, tanınmanın adımları atıldı denildi. İşte uçaklar da gelecekti, bilmem ne de olacaktı...
Ne oldu bu arkadaşlar? Üç Türk Devlet dediğimiz Türk Devleti — veya Orta Asya diye yazdılar onlar — Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan döndü, kimisi akredite kimisi değil, Güney Kıbrıs’ta büyükelçilik açmak kararını açıkladı. Zaten bunun, hani derler ya, “Perşembenin gelişi çarşambadan belliydi.” Çarşambadan belliydi çünkü Kazakistan’daki toplantıya davet alınmamıştı.
Azerbaycan’da ciddi bir karşılama sergilendi. Ondan sonrası toplantıda, hatırlayın, ne olarak gitti Ersin Bey? Onur konuğu. Oysa 2022’den beri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Türk Devletleri Teşkilatı’nda gözlemci üye. Aynen o zamanki adıyla İslam Konferansı Örgütü, bugünkü adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı olan teşkilatta gözlemci üye olduğu gibi. Ama orada 'Kıbrıs Türk Devleti' adıyla gözlemci üyeydi. Burada 'Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti' adıyla.
Ve nasıl lansmanı yapıldı bu işin? 'İlk defa Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adıyla gözlemci üye olmak Ersin Bey’in dönemine nasip oldu' diye bir açıklama yapıldı. Peki sonra ne oldu? Nasıl olur da gözlemci üye, onur konuğu olur? Gözlemci üye ev sahibidir arkadaşlar. Ev sahibi olan konuk oldu. Ucuna da 'onur' eklendi.
Zaten orada belliydi nereye doğru gidildi. Arkasından ne geldi? Özbekistan, Kazakistan, Türkmenistan: “Biz güneyde elçilik açacağız veya akredite edeceğiz büyükelçilerimizi” dediler. Bu da yetmedi. 10 gün önce Avrupa Birliği ile — onlar Orta Asya dediler — bir sonuç bildirgesi çıktı ortaya. Sonuç bildirgesi neye atıf yapıyor? 541 ve 550 sayılı kararlara, bildirgede numarası verilerek atıf var.
Çok zor bulursunuz böyle sonuç bildirgesi. Numarası verilerek atıf var. Ve 541 ve 550’ye bağlılığı teyit ediyor ülkeler, Avrupa Birliği ile beraber. O bağlılığı teyit ediyorlar. Ha, Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı televizyon kanallarına bakıyorsunuz, işte 'kardeşlerimiz bizi 12 milyar avroydu yanılmıyorsam, 12 milyar avro Avrupa Birliği oraya yatırım yapacaktı, 12 milyar avro karşılığında sattı da' falan da filan...
Ama şu anda gelinen nokta, en azından Kazakistan, Türkmenistan ve Özbekistan açısından, ne var demektir 541 ve 550'ye atıf yapıldığına göre? Tırnak içindeki 'Kıbrıs Cumhuriyeti'nin toprak bütünlüğünden bahsediyor. Bu ülkede sadece Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir devlet olarak var olduğundan bahsediyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ayrılıkçı olarak tanımlıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmaması gerektiğini söylüyor. Ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne elçi teatisi yapılmaması gerektiğini söylüyor bu kararlar.”
“Her taraftan sıkışma başladı ve nefessiz hâle geliyor bu halk. Hem yurtsuz hissediyor kendini hem de nefessiz hissediyor”
►“2005’ten 2025’e, 20 sene sonra, Taşınmaz Mal Komisyonu’nun etkili iç hukuk yolu olup olmadığı, orada tartışma konusu hâline geldi. Ve Taşınmaz Mal Komisyonu’nun varlığına, Demopoulos kararının varlığına rağmen bizim müteahhitlerimiz Moskova’dan, Dubai’den geri döndürülür noktaya geldi. Bütün bunlar bu toplumun, bu halkın bilmediği şeylerdir.
Onun için artık herkes fesini önüne koyacak. Ve bu memlekette gerçekten bu halkın bir halk olarak kendi kurallarıyla, kendi örf adetiyle, gelenekleriyle, teamülleriyle, iradesiyle, bu halkın varoluş meselesini hep birlikte konuşacağız. Her taraftan sıkışma başladı ve nefessiz hâle geliyor bu halk. Hem yurtsuz hissediyor kendini hem de nefessiz hissediyor.”
Yorumunuz