Hükümetin ve muhalefetin Anayasa’yı hiçe sayarak sessizlikle benimsediği İHA ve SİHA’ların Kuzey Kıbrıs’a gönderilmesi meselesi birçok yanıyla tartışılmalıdır. Toplumumuzun Türkiye basınından öğrendiği, Bakanlar Kurulumuzun lütfedip açıklama bile yapmadığı durum, beraberinde birçok soru işareti getirdi. KKTC’ye gönderilen ve gönderilmeye devam edeceği söylenen İHA’lar ve SİHA’lar ülke güvenliği için gerekliyse, bu karara imza atacak olan Cumhurbaşkanı Akıncı başkanlığında toplanacak Meclis Başkanı, Başbakan, İçişleri ve Dışişleri Bakanları ile Silahlı Kuvvetler Komutanı ve Emniyet Genel Müdürü’nden oluşan Cumhuriyet Güvenlik Kurulu’dur. Kurul kararını alır ve Bakanlar Kurulu’na bildirir. Bakanlar Kurulu da kararı dikkate alarak adımlarını atar. Anayasa’nın Geçici 10. Maddesi, Cumhurbaşkanı’na 111. Madde’de tanıdığı yetkiyi sınırlamıyor nitekim.
Oysa ne oldu? Kabinede 2 hukukçusu olan hükümet Cumhurbaşkanlığı’nı bypass etti. Özel bir şirketle yapılan sözleşmeye ve maddelerine sığınarak, Meclis’te Bakanlar’a dolaştırarak imzalattığı kararla İHA ve SİHA’ların Geçitkale’ye gelişine onay verdi. Dışişleri Bakanımız Cumhurbaşkanı’nı telefonla aradığını ve ilgili kararı kendisine bildirdiklerini ancak Cumhurbaşkanı’ndan ne evet ne hayır yanıtı aldıklarını açıkladı. Öncesinde hiçbir açıklama yapmayan Dışişleri Bakanı Özersay’ın birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı’na kararın telefonla bildirildiğine yönelik bir izahatta bulunması, kalitesiz siyasetin Cumhurbaşkanlığı seçimlerine yönelik trajikomik bir manevrası olarak algılandı.
Hükümet özel bir şirketle yapılmış bir sözleşme nedeniyle ‘konu şirketle hükümet arasındadır’ diyerek, toplumsal hassasiyetleri dikkate almaz bir tavır sergiledi. Sonunda süreç, içinden çıktığı toplumu hiç yerine koyan hükümetin karnesine büyük bir eksi olarak kaydedildi.
Geçitkale’ye kaç İHA ve SİHA konuşlandırılacağını bilmiyoruz. Ne kadar süreliğine ve sadece KKTC’nin güvenliği için mi bu araçların konuşlandırılmasına izin verilmiştir, bilmiyoruz. Hoş, izin verenlerin bu detaylara vâkıf olup olmadıklarını da bilmiyoruz.
Bir ülke bir başka ülkeyle askeri işbirliğine gidiyorsa, doğru ya da yanlış, zamanında ABD ve Türkiye arasında imzalanan Savunma ve Ekonomik İşbirliği Anlaşması’nda olduğu gibi tarafların yetkilerini, uygulanacak usulleri belirler, kendi kontrolü altında nasıl bir işbirliği yapılacağını kayıt altına alır ve Meclis’ine onaylatır. Aksi takdirde, topluma herhangi bir açıklama yapma ihtiyacı duymaksızın hayati kararlar alabilmek siyaset literatüründe faşizmle anılır. Muhalefet partilerinin seslerini çıkarmaması kuşkusuz vekillerin meşruiyetini de sorgular hale getirir.
Eğrisi doğrusu bir yana, toplum nezdinde tartışılan, İHA’lar ve SİHA’ların gelmesinden ziyade İHA’ların bu şekilde halktan gizlenerek, şartların ve detayların bilinmediği bir gizlilikle getirilmesidir. Mahremiyet, yerden, deniz altından ve uzaydan sürekli dinlenen ve fotoğrafları çekilen Kıbrıs için anlam kayması yaratan bir kavramken kimse askerî güvenlik gerekçelerinden bahsetmesin, gülerler.
Bazılarıysa mütemadiyen ‘bizim toplum budur, bu kadarcıktır’ diyebiliyor. Hâlbuki bizim toplumumuz özne olmak istediği için düzeni değiştireceğine söz veren ‘yeni’ siyasilere destek oldu. Kıbrıs Türk toplumunun taleplerini itina ile okumayanlar toplumun niçin Meclis’e pek çok ‘yeni’ siyasetçiyi bir umut gönderdiğini kavramaktan uzaklar. Toplumun bir sonraki adımının ne olacağını da öngöremiyorlar doğal olarak: Hızla eskiyen, cesaretten nasibini almamış, yurtseverlikle alakası olmayan ‘yeni’ler evlerine gönderilecek. Çünkü toplum değişim istiyor.
Artık belli; siyaset toplumun gerisinde kaldığını kanıtlamıştır. Siyasetçilerin siyasete girmekteki kişisel motivasyonları, partizanların yer kapma ve maaşa bağlanma zaafları mevcut siyasal partileri tüketmiştir. Vaatleri ile yaptıkları arasına uçurum koymuş kaç vekil varsa toplumun hepsini Meclis’ten ayıklayacağına inanmayanlarsa yalnızca siyasiler! Uçurumun karşısından el sallayarak, nasıl olsa bizi bir daha seçer bizim zavallılar düşüncesindeler herhalde. Bekleyin de görün…
Hem zaten her şeye karar veren başkent Ankara olacaksa Lefkoşa’ya gerek var mı? Ya Lefkoşa’daki Meclis’e? Kimileri sallanan iktidarlarını sürdürmek ister ve Türkiye kadar Kıbrıs’ın kuzeyini de riske atarken susanlar bu toplumu hiç hak etmiyor.
Yazılar
26 Aralık, 2019 - 14:44
Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
Yorumunuz