Hepimizin virüse yakalanmamaya çalıştığı şu günlerde, sadece sağlam kalmaya bakıyoruz. Sonrasını gelince düşünürüz gibi bir ruh halimizin olması çok anlaşılır. Salgının ardından Türkiye’den para gelmediği şartlarda ki gelmeyecek, nasıl bir ekonomi yaratacağımıza odaklanacağız. Hangi siyasal parti akılcı ve radikal çözümler üretirse ve önereceği planın uygulanmasında ikna edici olursa toplumun liderliğini de o üstlenecek.
Maalesef mevcut siyasetçi profilinin ezici bir çoğunluğu radikal kararlar almak üzere siyasete girmiş politikacılardan oluşmuyor. Ne de sonradan türeyen, etnik köken ayrımcılığından beslenme umuduyla politikaya soyunanların böyle bir ideolojik duruşu söz konusu olabilir.
KKTC, biraz okumuş çokça popülist herkesin milletvekili maaşı almak veyahut cebini doldurmak için siyasete girdiği, politika yapmanın son derece kolay olduğu bir ülkedir. Şu ana kadar bu durumu kişisel kariyerlerini cilalamak için kullananlar, akıllarını başlarına toplayarak şartların ciddiyetini algılamak zorundadır. Nihayetinde egosundan başka gücü olmayanlar yüzünden kendi geleceklerimizin daha da kararmasına izin veremeyeceğimiz koşullardan geçiyoruz.
Bir kere, Türkiye iktidarının hangi kaynakları kimlerin tasarrufuna bırakacağı herkesin bilgisindedir. Artık dilenme ve yalvarma modundan çıkılarak, toplumumuz daha fazla rezil edilmemelidir. Türkiye TL basarak dağıtacaksa da, buradaki herhangi bir iktidara neden para göndermeyeceği anlaşılmış olmalıdır. Paranın KKTC’de gönderildiği yerler bellidir. Türkiye iktidarının neyi hedeflediği çok açıktır, tartışmaya da değmez. Üzerinde kafa yorulması gereken, bizlerin bu ülkede nasıl yaşamaya devam edeceğimizdir.
Uzun zamandır sıklıkla hatırlattığımız yeni şartlar, Kıbrıs Türk ekonomisinde yerel üretimi ve yerel alımı teşvik edecek bir planlama gerektiriyor. Türkiye’den para dilenmeye alışkın politikacı kimliğinin aşamayacağı kadar ciddi sorunlar bizi beklerken ihtiyacımız olan, devrimci kararları toplumla uzlaşarak alabilecek cesaret ve yetenekte siyasetçilerdir. Bu sürecin ağırlığını ne ekonominin e’sini ancak anlayanlar ne de biraz daha komisyon için politikada paten kayanlar kaldırabilir. Liberal politikaları ağızlarından düşürmeyenlerle eskiden de sorunlar çözülemezdi, o politikaların yarattığı bugünkü keşmekeş hiç çözülemez. Liberalizm global olarak çökmüştür ve özelleştirmeci liberallerin utanarak susma vakti gelmiştir.
Birilerinin tam istediğini yaparak, Ada’dan kaçacak olanlar kaçacaktır zaten ama birçoğumuz şartlar ne kadar zorlu olursa olsun Kıbrıs’ta kalmayı sürdüreceğiz. Peki nasıl? Dünyada küresel krizler ilk defa yaşanmıyor. 1929 Global Krizi’nden sonra devletler kontrolü ele alarak, yerel üretimlerini artırmak için kolları sıvadılar. Atatürk döneminde de benzeri politikalar izlendi. 1929 Dünya Ekonomik Bunalımı sürecinde, sırasıyla Sovyetler Birliği, Türkiye ve ABD kalkınma planlarını hayata geçiren ilk ülkelerdir. 2020 Küresel Resesyonu’nda, her ülkenin kendisini doyurma derdine düştüğü bir ekonomik düzlemde, ithal malların ve hizmetlerin fiyatları hem daha pahalıya gelecektir hem de ülkede kalması gereken para yurtdışına çıkacaktır. Yurtdışı sermaye hareketlerinden medet umamayacağımız, derin bir global krize girdiğimiz için de yerli üretimi denetimli bir şekilde artırmak durumundayız.
KKTC iktidar partileri ithaline gerek olmayan, yeterli yerel ürünün üretildiği ve yeterli hizmetin sunulduğu her sektörde ithalata yüksek vergiler koyarak, yerel üreticilere, özellikle ana hammaddesi ülkede bulunan sektörlere büyük kolaylıklar sağlamalıdır. Türkiye bu duruma karşı çıkabilir. Ancak Türkiye de aynı politikaları uygulamak ve yerli üretimini artırmak zorundadır. Burada pazarlık yapacak karakterde siyasetçiler ve teknokratlara büyük iş düşecektir. Türkiye KKTC’ye ihraç edeceği her ürün gamına karşılık KKTC’den planlı şekilde ürün satın almalıdır. Türkiye iktidarı 2020 Küresel Resesyonu öncesinde her ülkeyle karşılıklı ticareti artırmaya azami gayret gösterirken, bizim politikacılarımızın tartışmasız başarısızlığı sayesinde bu yönde bir politika bugüne dek izlenmemiş olabilir. Ancak o dönem tarihe gömülmüştür. Türkiye şirketleri KKTC’ye ürünlerini ve hizmetlerini satmak istiyorsa, Türkiye devleti de Türkiye şirketlerinin ihtiyaç duydukları ürün ve hizmetleri planlı bir şekilde KKTC'den satın almaya yönlendirmelidir.
Tarım, hayvancılık, balıkçılık ve diğer su ürünleri ve teknoloji üretimi için gerekli olan makine, alet ve araçlarda vergi oranı olabildiğince düşürmelidir. Yerel üretimle giderilebilecek üretimin ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetler doğru planlamayla ülkemizde üretilmeye başlanmalıdır. Örneğin, hayvancılığın ihtiyacı yeşil ve kuru otsa, ot üretimi artırılmalıdır. Tarımda suyun kesintisiz temini için Türkiye ile acil masaya oturulmalıdır. Güney Kıbrıs’ın da çıkarına uydurularak, Yeşil Hat Tüzüğü kapsamında ihraç edilen ürünlerin çeşidi ve miktarları artırılmaya çalışılmalıdır.
İkinci aşamada, yerel üretimi korumak için ülkede üretilen ve dışarıdan getirilmesi gerekmeyen her ürünün ithalatı yasaklanmalıdır. Yerel sanayinin geliştirilmesi için üretimde kullanılacak tohum, makine ve teçhizatlar vergiden muaf tutulmalı, her türlü makul sinai üretim teşvik edilmeli, ülkede var olan teknoloji üretimlerinin ve teknik hizmetlerin yurtdışından teminine yüksek vergiler konmalıdır. Özel sektör, devletin ve toplumsal uzlaşının ortaya çıkaracağı planlamalara uymalı ve devlet özel sektörü denetleyebilmelidir.
İçinden geçtiğimiz süreçte İspanya özel hastaneleri, İngiltere taşımacılığı, Fransa büyük işletmeleri devletleştiriyor. Almanya Lufthansa’yı devletleştirmenin yollarını arıyor. İtalya havayolu şirketi Alitalia'yı devletleştirdi bile. İngiltere ve Danimarka işsizliğin artacağını öngörerek, insanların çalışma ihtiyacını ortadan kaldırmak adına herkese asgari ücretin nasıl ödeneceğini düzenlemeye çalışıyor. Devletler vatandaşlarını ve ekonomilerini korumak için ihtiyaca göre üretimin olabildiğince yerel kaynaklarla yapılmasını planlıyor. KKTC’de de yapılması gereken budur: Ülkede üretileni azami ölçüde korumak, en gereklilerden başlayarak gerçekleşmesi mümkün projelerle üretilmeyenin üretilmesini sağlamak ve istihdam yaratmak. Bir yandan tarıma, hayvancılığa ve küçük sanayiye geri dönüş teşvik edilmeli, diğer yandan da üretim süreçlerini kolaylaştıracak, verimi artıracak yerel teknoloji şirketleri desteklenmelidir.
Bu yöndeki açılımların her biri, demokrasiyi en geniş zemine yayarak, toplumla uzlaşarak ve her alana özel reformları ve yasaları hızla geçirerek yapılmalıdır. Turizm ve eğitim sektörünün ihtiyaçlarını daha ucuza Ada’dan karşılayabilmesi için devlet, planlı kooperatifçilik temeline oturtulacak tarım ve hayvancılıkla sektörlerin taleplerini planlamalı ve taleplerin zamanında temini için denetim yapmalıdır. Sermaye sahipleri ithalattan üretime döndürülmeli ve kalkınma modeline yatırım yapmaları sağlanmalıdır. Doğru planlama ve ithalat kısıtlaması zaman içinde arz-talep dengesi oluşturacağından gereksizleşecek tüm devlet teşvikleri kademeli olarak kaldırılmalıdır.
Son olarak, dünya tarihinin en büyük ekonomik bunalımı ile karşı karşıya olduğumuzun bilincinde, bizi hiçbir şekilde kurtarmayacak içi boş ve maksatlı gayretlerin büyük bir zaman kaybına mal olacağını görerek, toplumun her kesiminin en kısa sürede görüşlerinin alınmasına çabalanmalıdır. Bu süreç işletilirken KKTC’nin özel durumu dikkate alınarak, bizden çok büyük ülkelerin ve hükümetlerinin sunduğu imkânların bizim için geçerli olmadığı baştan kabul edilmelidir. Ve diğer ülkelerle kıyaslanamayacak kadar küçük bir ülke olmanın yarattığı avantajların işimizi kolaylaştıracağı unutulmamalıdır.
Yorumunuz