Yazılar

Süper lüks!

Süper lüks araçlarına bir aylık maaşınızı benzin olarak dolduranlarla aynı yollarda gidiyorsunuz ama siz ayın sonunu zor görüyorsunuz. Plazalar, 6 ev arsasına oturtulmuş Fransa’nın C’ote d’Azour’una, Kaliforniya’nın Beverly Hills’ine öykünen, banal iç dekorasyonlarıyla görgüsüzlük abidesi villalar, krizden sayıları azalsa da Kıbrıs çukurlarından kaçamayan Lamborghini’ler, Ferrari’ler ve Porsche’ler arasında yoksulluğunuza hayıflanmış olabilirsiniz.
   Yapmayın. Taşlarını üst üste yerleştirerek, harcına onurunuzu katarak yükselttiğiniz bir kişiliğiniz ve hayatınız varsa, borcunuz yoksa ya da azsa, karnınızı iyi kötü doyurabiliyorsanız, çocuklarınıza bakabiliyorsanız, sahtekârlık yapmamışsanız, huzurlusunuz.
   Varlıklılar genellikle tedirgin ve mutsuzdur. Hangi ülkenin vatandaşı oldukları fark etmez, süper zenginler kaşıntı uyandırıcı bir züppeliğe sahiptir. Amerikalısı, İngilizi, Fransızı, İranlısı, Türkü; hepsi aynı çuvaldan çıkmıştır bunların. 3 saniyede üzerinizdeki kıyafet ve aksesuarlardan fiyatınızı biçer, sizinle konuşma sürelerini bedeninizde taşıdığınız materyallerin toplam değerine göre uzatabilir ya da kısaltabilirler. İstisnasız her biri insanlara tepeden bakan, ukala bir tavır içersindedir. Para ile statü kazanma mücadelesinin sınırı da yoktur. Süper zenginler için sınıfsal tatmin bir tür deneysel keşif sürecine döner.
   Jetti, yattı, koleksiyondu, bağdı, şaraptı, golfdü, avdı derken dünyada olabilecek en lüks hizmetleri satın almak da doygunluk vermezse… Geçtiğimiz cumartesi hapishanede intihar mı etti öldürüldü mü belli olmayan Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein gibi bir ada satın alabilir, utanmaz bir sapkınlıkla adaya taşıttığınız 14 yaşındaki kız çocuklarını seks kölesi yapabilirsiniz. Yetmezse, özel jetinizde misafir ettiğiniz iş insanları, avukatlar ve siyasetçilerden oluşan camianızı insan kaçakçılığında ve seks ticaretinde sınır tanımayan ada partilerinde ağırlayabilirsiniz!
   Epeyi zenginlik görmüş rahmetli babam, en pahalısından Bohemian veya Fransız Baccarat marka kristal kadehlerin de işçiler tarafından üretildiğini anlatırdı çocukluğumda. Parmağınızla hafifçe vurduğunuzda eşsiz vibrasyonu ile müzikal bir ses çıkartan kristal bardaklar, yüzyıllardır zanaatkâr işçilerin 40 derece sıcaklıkta, topluca çalıştıkları atölyelerde üretilir. Şaşaalı hayatlardan, A plus markalardan medet umanların hatırlamak istemediği gerçekler çok basittir…
   3. Milenyum olarak tarihe geçen 2000’lerin başında, özellikle Amerikan ve İngiliz sinemasında arsızlaşan zenginlik ve kapitalizmin karanlık yüzü üzerine çok film çekildi. Ana akım sinemada, ilk aklıma gelenler Snatch (Kapışma), American Psycho (Amerikan Sapığı) ve V for Vendetta… Aşırı hırsla yasa dışına bulaşanların ruh hallerini, hazin sonlarını ve yurttaşlarını kandıran düzeni anlatır bu filmler. Henüz 2000’de, Hollywood’un göbeğinde kapitalizmi eleştiren filmlerde ne olmuşsa şimdinin Kuzey Kıbrıs’ında bir bir yaşanması rastlantı mıdır?
   Kıbrıs’ın kuzeyinde kapitalizm olağan olmayan süreçlerden geçtiğinden gasp, hırsızlık ve sahtekârlıkla para sahibi olmak kanıksanmıştır. Yapanın yanına kalacağına dair kökleşmiş bir inançla çalmak ve çalmaya kılıf bulmak sıradanlaşmıştır. Çalarak zenginleşmenin hoyratlığı sosyal alanda dürüstlüğün, haysiyetin, sadeliğin ve terbiyenin küçümsendiği kültürel bir yozluk yaratmıştır. Gangsterliğe özenen, mafya ve kara para ile iş yapmaktan çekinmeyen, ucunda para olan her tür kanun dışılığa balıklama dalan, hesap vermeyeceğine inandığı için kötülük yapmakta korkusuzlaşan bir toplumda yaşıyoruz. Daha lüks için borçlanmaktan ısrarla vazgeçmezken borçsuz ve gösterişsiz bir yaşamın dinginliğini unuttuk.
   Çocuklar ve gençler otomobil markalarını ezbere biliyor… Monet ile Renoir resimleri arasındaki farkları bırakın bir kenara; Van Gogh’un eserlerine hiç göz atmamış, Tolstoy okumamış, Schubert dinlememiş bir kuşak yetiştirildi. Evrensel kültürün yapı taşlarından bihaber; Kıbrıs’ın değerlerini, bir Emin Çizenel’i, bir Özden Selenge’yi, bir Baki Boğaç’ı duymamış olan neslin harcanmasında emeği geçenleri kutlarız!
   Tertemiz bürokratlara, öğretmenlere, yargıçlara, işini doğru yapan polislere, çalışanların emeğine ve sanatçılara en büyük saygıyı göstermek gerekir toplumsal yaşamda. Kudurmuş bir maddiyatçılıkla kendini adamdan/kadından sayanlar çoğalmışsa, hırsıza arsıza parası var diye saygı duyulabildiğindendir.
 

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın