Ülkemiz avukatlarından Serhan Çınar geçtiğimiz günlerde toplumumuzu utandıracak vasatlıkla ve seviyesizlikle yazdığı bir ‘açıklama’yı bir dizi avukata gönderdi. Hızını alamamış olacak ki aynı açıklamayı seçtiği basın yayın organlarına da muhtemelen kendisi iletti.
Kimin yazdığı belirlenemeyen, normal bir ülkede isimsiz olmasına bakılmaksızın içeriğinin araştırılacağı yargıya ilişkin meşhur e-postada Çınar hakkında da iddialar vardı çünkü.
Mesela imzasız e-postada, ‘Başsavcının geri dönmüş bazı bet ofis ve tefeci çekleri Tekin Arhunun elindedir. Bunu da ayarlayan Hasan Esendağlı ve Serhan Çınardır. Bunun karşılığında Tekin Arhunun sahte evrak dosyası ileri gitmeyecek sözü verilmiştir. Alan memnun satan memnun. Bu yüzden dosya başsavcının yanında çekmecede duruyor. Hepimiz saf saf adalet bekleyelim bu memlekette. Çok bekleriz. Şimdi Serhan ve Hasan beyin gücünün nerden geldiğini anladınızmı?’ deniyor ve yargıda ‘mafyalaşma’ olduğu, doğruysa, bu ülkede bir gün mahkemede hakkını arayacak ‘mafya’ dışındaki herhangi bir bireye büyük bir adaletsizlik yaratma potansiyeli taşıyan korkunç bir iddia dillendiriliyordu.
İddialara yönelik ilk açıklamayı yapan da nedense avukat Serhan Çınar oldu. Avukat ‘kendisini savunma gereğini duymadığı’nı yazdıktan sonra, nereden aldığı güçle satır aralarında yargı adına, Başsavcılık adına veya Barolar Birliği adına açıklama yapıyordu?
Avukat Serhan Çınar gönderdiği metinde, ‘çakma’, ‘kart tavuk’, ‘sözde medya yazarı’ gibi ithamlarından bir kadın gazeteci olduğunu anladığımız birinden bahsediyor ve kadının e-postada adı geçen Tekin Arhun’a değil ama ne bağlantısı varsa 2016 yılından bu yana bir başka müvekkiline borçları olduğunu, bu borçları ödemediğini ve hatta icralık olduğunu ileri sürüyordu.
Avukat Serhan Çınar, müvekkili Tekin Arhun’un poliste ve Başsavcılık’ta yıllardır bekleyen ve soruşturulmadığı ortaya çıkan dosyalarını ifşa eden kadın gazetecilerden birine bir başka müvekkili ile ilgili eski bir dava üzerinden saldırıyordu. Avukat Serhan Çınar’ın bir müşterisine yönelik kamuoyunda yıllardır gündeme gelen iddialarla bir diğer müşterisi ile görülmüş bir davanın ne ilgisi olduğu tartışma yaratmaz mı? Çınar’ın bir müşterisi ile ilgili dosyaların yayınlanmasına karşılık diğer müşterisi üzerinden gerçekleri gizleyerek gazeteciye saldırması birçok yönüyle soru işaretleri doğurmaz mı?
Avukat Serhan Çınar’ın bir kadını yalana başvurarak ve erkek egemen dile sığınarak itibarsızlaştırmaya çabalamasının altında ne yattığını irdelemek isterim.
Kıbrıs’ta kadın olmak sanıldığından çok daha zordur. Biri ile ortak bir iş yapıyorsanız önce ‘sevgili’ olduğunuz dedikodularını çıkaranlar peydahlanır. Cinsiyetçi zihniyet akraba olmayan bir erkek ve bir kadının birlikte iş yapması durumunda erkeğin o kadının aklına, bedenine ve cinselliğine hükmetme ihtimali varmış gibi, başka saiklerle işbirliği yaptığını düşünür. Tüm hemcinslerime bu tür mesnetsiz dedikodular karşısında serinkanlı olmalarını öneririm. Benim de başıma geldi. Hiç dikkate almadım. Gerçekler nasıl olsa ortaya çıkacaktır. Kadınları bir cinsiyet olarak ezenlerin ikinci itibarsızlaştırma yolu da Serhan Çınar’ın tevessül ettiği biçimde ülkedeki hukuksuzlukların ve çetelerin üzerine belgeleriyle giden bir kadın hakkında gerçekle hiçbir ilintisi olmayan ithamlarda bulunmaktır.
Egemen zihniyetin cinsiyetçiliği, kadın, hem de tek başına bir kadınsa ve hakkında ‘kart tavuk’ türünden bir nitelendirme yapılırsa eril dil kurmacasında rezil olacağına inanır.
Tartışılan konuyla, o meşhur e-postada geçen hiçbir iddiayla bağlantısı olmayan eski bir davayı gündeme getiren Serhan Çınar çamur at izi kalsın mantığıyla, kadının zamanında ödemesini 50 bin TL olarak vermeyi teklif ettiği halde avukatın müvekkili tarafından alınmadığını, sonra da kendisine inanılmaz rakamlar, 25 bin 322 euro, 45 bin 660 TL ve 4 bin dolar talep edilerek dava açıldığını gizlemiş, kadının iddialarının Mahkeme tarafından doğru kabul edildiğini ve hükme bağlanan 50 bin TL’lik cüzi meblağın zaten kadının yıllar önce ödemeyi teklif ettiği rakamla aynı olduğunu da yazmaktan kaçınmıştır. Kadının pandemi öncesinde ödemelerinin çoğunu yaptığını yazma gereği hiç duymamıştır!
Kadın yıllardır borçlarını ödemeyen bir kadın olarak gösterilince eril kültürün kodlarına göre sadece kadın olduğu için değil, bir de borçlarını ödemeyen, dolayısıyla ‘makbul olmayan’ bir kadın olarak daha da dışlanacaktır. Böylece Çınar gayet erkek egemen bir stratejiyle, gerçeği kasıtlı olarak gizleyerek bu kadın ‘makbul’ bir kadın değildir mesajı vermeye kalkışmıştır.
Üstüne üstlük avukat Serhan Çınar’ın ‘çakma’, ‘sözde medya yazarı’ mealinde hakaret dolu söylemleri karşısında aklı sıra kadın mesleki olarak da sinecektir. Sinirleri bozulur kadının diye düşünür bu tip saldırıları yapanlar, kadın ne de olsa, ezeceksin ki sinsin kalsın! Oysa kadınlar meslekleri, yaşları veya ekonomik durumları ne olursa olsun ezilmişliğin getirdiği o ortak duyguyu çok iyi bilirler. Kendi hayatlarında ezen-ezilen ilişkisinin nasıl kurulduğunu neredeyse sürekli bir baskıyla deneyimlemişlerdir.
‘Kart tavuk’ sapkın bir tanımlama… Kadınları ‘tavuk’, dolayısıyla et, ve dolayısıyla yenecek ve tüketilecek bir cinsiyet; erkekleri tavukların üzerinde iktidar kuran ‘horoz’ yerine koyan bu erkek egemen söylemi uzun yıllardır duymadım. Gençlerden oluşan bir iş çevrem var. Genç erkekler arasında bu tür kadına yönelik sözel şiddet ifadeleri hayli eskimiş olmalı ki kullanılmıyor. Genellikle yaşça bizden epey büyük erkekler kendilerini hâlâ ‘genç horoz’ olarak görmeye çok hevesli olduklarından ancak yaşlanmanın erdemini bir türlü kabullenemediklerinden bu söylemi genç olmayan kadınlar için kullanırlar. Baskın patriyarkal dile sarılarak kadınları değersizleştireceklerini ve edilgenleştireceklerini sanır ve genç kadınlara da ‘horozluk’ yapabilecekleri zannını yaratarak, yaşça büyük olduklarını öncelikle kendilerine unutturmaya çalışırlar.
Bu deyim bir başka yönüyle de en kurnaz erkek egemen tasvirlerden biridir: Eril kültürde kadının evli olmadığını veya boşanmakta olduğunu ya da bilinen bir sevgilisi olmadığını da gösterir. Kuşkusuz bu denli maşist söylemler kullanabilen avukat Serhan Çınar ve benzeri erkekler kadının hayatında biri varsa ondan çekinecektir. Olur ya, güçlü bir erkek varsa karşılarında ve onun birlikte olduğu kadına ‘kart tavuk’ derseniz ataerkil horoz döğüşünde kaybeden taraf olabilirsiniz. Dolayısıyla bu söylemi kullanabilecek cinsiyetçilikte bir erkek rahatlıkla ve korkusuzca ancak tek başına bir kadına bu şekilde saldırılabilir ve kadını çaresizleştireceğine, köşeye sıkıştırabileceğine inanabilir. Yoksa sapkın bir erkek egemen anlayışa sahip olduğu aşikâr Serhan Çınar, evli, boşanma aşamasında olmayan ya da bilinir bir sevgilisi olan bir kadına bu şekilde bir ifade ile sözel şiddette bulunabilir miydi? Hiç sanmıyorum.
Sinsiliğin üçüncü boyutu ise avukat Serhan Çınar’ın kadının bu davadan ‘kuyruk acısı’ yaşadığı yanılsamasını yayması ve kadını tipik egemen dille, öç alma duygusuyla hareket eden bir cinsiyet olarak tanıtma çabasına girişmiş olmasıdır. Yazının altında göreceğiniz mahkeme belgelerinde talep edilen rakamla mahkemenin verdiği karar arasındaki devasa fark, tersinin tartışmaya mahal vermeden gerçekleştiğini ortaya koyuyor.
Avukat Serhan Çınar’ın kadına yönelik sözel şiddete başvuran son ifadesi ise ‘aksini iddia ederse dava numarasını ve haciz dosyasını yayınlayabilirim’ şeklinde tehditkâr bir söylem kullanması ve açık bir yalan söylemiş olmasıdır. Serhan Çınar’ın hukuk ofisi Oktay Feridun ve Ortakları, Çınar’ın gönderdiği mailden tam 4 gün sonra, avukatlık masrafı ile birlikte 40 bin TL’si ödenen, pandemi döneminde kalan cüzi bir miktar borç ve faizleri için 482/2021 numaralı icrayı 4 Haziran 2021 tarihinde dosyalamıştır. Serhan Çınar’ın ‘açıklama’ dediği karalamayı bir dizi avukata gönderdiğinde icra henüz dosyalanmamıştır kısacası. Öte yandan bir anlaşmazlık sonucu bir borç sizden ısrarla alınmamışsa anayasal bir hak olarak hak arama özgürlüğünü kullanmanız suç mudur? Ya da genel olarak birinin borcu varsa suç mu işlemiş demektir? Borçluları güvenilmez kişiler göstermek hangi hukuk etiğinde mevcuttur?
Sonuç olarak Serhan Çınar bir kadın gazetecinin mesleki itibarını, ticari konumunu asılsız iddiaları ile sarsmaya çalışırken bir yandan da aynı kadını ‘kart tavuk’ olarak nitelendirerek erkek egemenliğini dillendirmekte sınır tanımadığını gösterebilmiş, hukuk ilkelerini hiçe sayarak ve sözel şiddet uygulayarak kadını sindirmeye çalışmıştır.
Egemen sokak ağızını kendilerine yakıştıranlar şahsiyetlerinin kötülükten beslenecek kadar hastalandığını ve kadına karşı şiddetle yoğrulduğunu gizlemeye çalışırken gerçekteki ruh durumlarını apaçık sergiliyorlar. Onurlu bir kadın gazeteciyi kamuoyunda tartışılan konularla alâkasız ve uydurma iddialara başvurarak itibarsızlaştıracaklarını farz edenler, aşağıda belgelerini göreceğiniz üzere yalanlarıyla baş başa kalacaklar. Bu tip insanlarda yalan söylemek alışkanlık haline gelmiş olabilir. Şahsiyetsizliği tüm Kıbrıs Türk toplumuna ya da tüm avukatlara mal edecek değilim tabii fakat toplumumuz şahısları ve kurumları ile Türkiye iktidarının vurdumduymaz, iddiaları araştırmak yerine çamur atarak gündemi değiştirme tavırlarını içselleştirerek bu noktaya gelmişse, belli başlı Kıbrıslı Türklerin olağanlaşan bir faşizmi istediği biçimde hedeflediklerine yansıtabileceğini mi düşünmeliyiz?
Serhan Çınar bir kadının iş hayatına, mesleğine, bedenine ve hatta özel hayatına bu yollarla saldırma hakkını nasıl kendisinde bulabiliyor? Yoksa bu ithamları, hakkında ‘yargıda mafya oluşturmak’ gibi mutlaka araştırılması gereken iddialar ortaya atılan bir avukatın sinirlerinin fazlasıyla bozulmasına mı bağlamalıyız? Açıkçası mafyalaşma iddialarıyla Çınar’ın karalamaları üzerinden sergilediği mizaç en azından üslupta örtüşüyor. Genç avukatlarımız için kendisi eşsiz bir rol model doğrusu...
Halbuki, mesela ciddi araştırmacı gazeteciler inanılmaz sabırlıdır, ne yazdıklarına ne söylediklerine azami ölçüde dikkat ederler. Meslek size yıllar içinde ağırkanlı olmayı, aradığınız belgelerin bazen yıllarca izini sürmeniz gerektiğini öğretir. Ortalama bir avukat da yazılı metinleri göndermeden önce defalarca kontrol etme alışkanlığına mesleğinin doğası gereği sahip olmalıdır. Avukat Serhan Çınar’ın basına yansıyan, ismini vermekten çekindiği bir kadın gazeteciye hakaretamiz bir üslupla ve yalan ifadelerle saldırmak üzerine kurguladığı metin en temel mesleki etik kurallara bile uymaktan aciz olduğunu kanıtlamıyor mu? Kadına karşı şiddeti kontrolsüzce ifade etmenin sonuçlarını kestirme yeteneğiniz bile körelmişse, mesleki deformasyon yaşıyorsanız, zihniniz telafi edilemez şekilde yorulmuş ve emeklilik vaktiniz gelmiş demektir.
Bahse konu kadın gazeteci arkadaşla konuştum: Avukat Serhan Çınar’ın oraya buraya gönderdiği metni ilk okuduğunda epeyi gülmüş. Neden güldün diye sordum: ‘Ne bileyim mesleğimde başarılı olduğumu söylerler. Öyle ödemediğim bir borcum da yok. Bir sürü insana göre çok az borcum var diyebilirim. İcrayı da sonra dosyalamış. Kendimle, duruşumla, yapıp ettiklerimle neredeyse her zaman gurur duydum. Cinsiyetçiliğin bu kadar pespaye ve ucuz bir dile bürünebilmesine güldüm sanırım. Seviyesizliğe aynı seviyesizlikle değil; dik durarak, mücadelesini vererek cevap veririm. Saygın işler yapan, gece gündüz çalışarak para kazanan ve arkasında kimse olmayan bir kadınım. Yargı hakkındaki o e-postadaki iddialar karşısında önce bir dolap çevriliyor diye düşündüm; hatta ardında Kıbrıs’ta yargı bağımsızlığına müdahale etmek isteyenler olabilir mi sorusunu da kendime sordum. Ama araştırdıkça iddiaları ciddiye almaya başladım. Ve avukatın hışımla yaptığı açıklama iddiaların sorgulanması gerektiğine dair inancımı kesinlikle pekiştirdi. Bu saldırganlığının nedeni neydi? Esasen asıl bu ilgimi çekti. Avukatın bağlamsız, bağlantısız bir şekilde saldırganlaşması, bu iddiaları araştıranlardan çok rahatsız olması ve gerçekleri çarpıtması beni ciddi şekilde şüphelendirdi. Dosyalar üzerinde daha fazla çalışmaya başladım ve daha neler çıkacak en az senin kadar ben de merak ediyorum’ dedi.
Belgelere, dava ve borç meselesinin ayrıntılarına gelince:
1. Kadının iş ortaklığı yaptığı, avukatın müvekkili ile Eylül 2014’te işbirliği aniden, üçüncü bir tarafla avukatın müvekkili arasındaki bir anlaşmazlık nedeniyle sonlandırılmak zorunda kalındı.
2. Kadın işbirliği biterken kalan 50 bin TL’lik bakiyeyi ödemek istedi ancak mahkeme kayıtlarına da geçtiği gibi avukatın müvekkili ödemeyi kabul etmedi.
3. Kadına sözleşmeye aykırı olarak 25 bin 322 euro, 4 bin dolar ve 45 bin 660 TL olmak üzere büyük miktarda borçlar çıkarılmaya çalışıldı; kadın reddetti.
4. Kadına ve şirketine 2016 yılında dava açıldı. Davada kadın bakiye meblağın yaklaşık 50 bin TL olduğunu ve bu parayı ödemeyi zaten teklif ettiğini ancak davacı tarafından kabul edilmediğini şahadet olarak verdi.
5. 2019 yılında verilen kararda kadının 2015’de zaten borç olarak kabul ettiği ve davacı tarafından reddedilen rakamın, yani 50 bin TL’nin ödenmesine hükmedildi.
6. Mahkeme emrine göre 01.03.2019 tarihinden başlamak üzere 50 bin TL’lik borcun 5 bin TL’lik taksitleri ödenecekti. Kadın mart ayından itibaren toplam 35 bin TL’yi düzenli ödedi. 5 bin TL de avukatlık masrafı için ödeyerek, toplam 40 bin TL ödeme yaptı. Kalanı pandemi döneminde her şey allak bullak olduğu için salgın dönemi bindirilen faizi ile yeni ödendi.
Eylül ayına ait bir başka ödeme makbuzu ve avukatlık ödemesi makbuzu, ödemeleri kadının ricası üzerine götüren bir arkadaşında kalmıştır.
Yorumunuz