Türkiye ve KKTC arasındaki protokollere bağlı olarak imzalanan ekonomik programlar her zaman eleştirilmiştir. İmzalanan ekonomik programların çoğu maddesi hükümet değişiklikleri nedeniyle uygulanmaksızın yerini bir sonraki programa bırakır.
Programda limanların özelleştirilmesinin değerlendirilmesi, Türkiye vatandaşlarının şirket kurması ve gayrimenkul edinmesine yönelik yereli koruma amaçlı kısıtların kaldırılması, yüksek enflasyona rağmen döviz kullanımının azaltılması ve Din İşleri Başkanlığı'nın yeniden düzenlenmesine yönelik maddeler en çok tepki alan maddelerdir… Son program daha birçok maddesiyle eleştirilebilir ancak aynı program içinde üniversitelerden tedricen vergi alınması, Kalkınma Bankası’nın verdiği kredilerin geri dönüş oranının artırılması, serbest meslek erbabının ödemelerini kredi kartı ile alması şartı getirilmesi ve suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesine yönelik birçok tedbir de kabul edilmiştir. Halk kültürüne yönelik araştırmaların yapılmasının sağlanması önemli, diğer bir ayrıntıdır.
Programda çok üzerinde durulmayan önemli bir madde var: Karşılıklı kabul edilen program politikalarına yönelik eylemleri izlemek ve değerlendirmek üzere bir kurul oluşturulacak ve bu kurul aracılığıyla politikalara yönelik eylemler aylık olarak takip edilerek, raporlanacak. Bu kurulun oluşturulduğunu bilen biliyor.
Dile getirilmeyen başka bir yanı daha var programın: Programa yönelik eylemlerin hayata geçirilişi için verilen süre son derece kısaltılmış. Pek çok eylemin 2022 bitmeden önce realize edilmesi kabul edilmiş. Ne zamana kadar uygulanması gerektiğine dair süre verilmiş toplam 134 eylem maddesinde, sadece 8 maddenin 2023’e ve yalnızca 1 maddenin 2024’e kadar gerçekleştirilme süresi var. 125 madde 2022’nin önümüzdeki aylarında hayata geçirilecek.
Programın iletişimle ilgili maddesinde, ‘Sosyal medya başta olmak üzere tüm iletişim platformlarında dezenformasyona karşı etkin bir işbirliği sağlanacaktır’ deniyor. Bu maddeye ilişkin ne yapılacağına dair eylemler bölümünde herhangi bir açıklama yapılmasa da atılacak adımın atılması için anlaşılan son tarihin, Haziran 2022 olduğu belirtilmiş. Hükümet tarafından sosyal medya ve kitle iletişim araçlarının paylaşımlarına yönelik 3 değişiklik yasa tasarısı önerisinin 20 Mayıs’ta Bakanlar Kurulu kararı ile sunulmasını bu durumda nasıl okumalı?
KKTC’de değişik hükümetler döneminde çalışmasına başlanan, kısmen hazır ancak popülist çekincelerle, halkın bazı kesimlerinin tepkisini alacağı için sunulmamış birçok yasa tasarısı var. Eğer öyle olmasaydı eylem planlarının süresi bu kadar kısa tutulmazdı. Tıpkı 20 Mayıs’ta sunulan 3 değişiklik yasa tasarısının hazırlanmasına uzun zaman önce başlandığı gibi...
Bugüne dek iktidara gelen tüm hükümetlerin seçim kaygısı, doğrusuyla yanlışıyla bu yasaların Meclis’e gelmesini engel yarattı.
Öte yandan Başbakan Ünal Üstel’in bir daha seçilme kaygısı olmadığı, KKTC’de reform yapan başbakan olarak anılmak istediği söyleniyor. Arkasından ne söylenecek olursa olsun, sonunda doğru olanı yaptığının anlaşılacağına inanıyor...
Buradan da birçok yasanın eylem planına uygun olarak jet hızı ile Meclis’e geleceğini öngörebiliriz. Meclis’ten çarçabuk geçirilecek bu yasalar aleyhine açılacak davaların yanı sıra muhalefetin birleşik tepkilerinin yoksullaşan halkın desteğini alacağını da söyleyebiliriz.
Birçok alanda yeni yasalara ihtiyaç olduğu ve bu yasaların küçümsenmeyecek bir bölümünün bugün muhalefette olan partilerin iktidar oldukları dönemlerde hazırlanmaya başlandığı veya çalışmalarının ilerletildiği de açıktır. Fakat bunca değişikliğin, halkın refahı sağlanmaksızın bir anda yapılması, gerçekte reformları destekleyen insanların bile tepkisini çekecek ve muhalefetin elini hiç olmadığı kadar güçlendirecektir.
Ekonomik programda Türkiye tarafının 2023 seçim ajandası göz önüne alındığında, programın ve eylem sürelerinin son derece kısa oluşunun getireceği en büyük risk, KKTC muhalefetinin sokaklarda her gün eylem yapmasına sağlam bir zemin hazırlamış olmasıdır. Yoksullaşan halkın sırtına çöken yükler hafifletilmeksizin bu programın hızla geçirilecek yasalarla uygulanması söz konusu olamaz.
Çünkü KKTC muhalefeti ve iktidardaki koalisyon partileri ve partizanları mevcut çal-sat-kaç düzeninin değişmesini istemiyor. Hiçbir zaman istemedi. Başbakan Üstel nereye kadar bu reformları yapabilir, tartışmalıdır. Kayıt dışılıktan beslenen zümreler, değişik sektörlere çökmüş belli başlı aileler ve partizanlar düzenin devamından sayısız fayda sağlıyor ve kolaylıkla birleşebiliyorlar.
O nedenle solda ve sağda ne kayıt dışılığa ne Rum mülklerinin haksızca ve sebepsiz zenginleşme yaratılarak satılmasına ne de kara paraya karşı ciddi bir muhalefet geliştirildi. Türkiye göndersin biz düzenimize devam edelim politikası kırılmaya çalışıldığında da Türkiye iktidarlarına yapılan muhalefet artırıldı.
Düzeni hakikaten değiştirmek isteselerdi ve KKTC'nin kendi ayakları üzerinde durmasını tercih etselerdi, bahis şirketlerine, casinolara, gece kulüplerine ve emlakçılara ciddi denetim getirir, birçok usulsüzlükleri ve yasa dışı işleriyle Mahkemeler'de aleyhlerine açılmadık dava kalmayan malum birkaç 'banka'ya çoktan kayyum atar ve başta fahiş miktarda kazanan belli başlı avukatlarla her alandaki kayıt dışılığın önünü alırlardı.
Bizde aksine sağı ve solu ile siyaset bahisçiler tarafından finanse edildi. Taşınmaz Mal Komisyonu için gönderilen paralardan komisyon aldığı ileri sürülenler soruşturulmadığı gibi devlet Ağır Ceza’da yargılanan tefecinin bankasının eline düşürüldü. Üniversiteler getirdikleri öğrencilerle ihya olurken iktidarlar üniversitelerden vergi almamaya devam etti. Kalkınma Bankası’ndan aldıkları kredileri ödemeyen partizanların üzerine hiçbir siyasi gitmedi. Rum mülkleri üzerinde yatırım karşılığı devletle anlaşma imzalayanlar ultra komik kiralar ödeyip işletmeleri trilyonlara devrettiler ve devlet bu devirlerden vergi bile almadı. Halen de almıyor... Küçücük toplumda 50-60 ailenin refahı uğruna geri kalanı yoksullaşırken gönderilen destekli krediler de bankalar tarafından risksiz, zengin partizanlar arasında paylaştırıldı. Bu düzenin değiştirilmesini sorsanız herkes istiyor. Ama kimse mücadelesini vermiyor!
AB ile Kıbrıs’ın güneyinin yaptığı anlaşmalarda programlara konulan maddeler çok daha ağırdır. Kıbrıslı Rumlar neden bu maddeleri kabul ediyor? Büyük AB pazarına entegre olarak, hem ekonomik hem de siyasi anlamda, daha fazla demokrasi ile kendilerini güvence altına alıyorlar.
Bizde siyasilerin bu düzenin devamından elde ettikleri çıkarlar o kadar fazladır ki Türkiye’den sağlanan kaynaklar uğruna demokrasinin aleyhine işleyen her ne varsa yapmayı görev edinmişler ve iki ülke arasındaki ilişkilerin alabildiğine sağlıksız olmasını tüm partiler birlikte sağlamışlardır. Biri az diğeri çok, derecelerin farklı olması, hiçbirinin bu anlamda birbirlerinden farklı olmadığını gizlemediği gibi, ortak katkıları ile müdahalelerin kapısını yıllar içinde biraz daha açarak, sonunda kapıyı tamamen ortadan kaldırdıkları gerçeğini de değiştirmiyor.
Artık kapı yok. Ve sanılanın aksine Türkiye'de 2023 seçimlerinden ne sonuç çıkarsa çıksın o kapı bir daha yerine takılmayacak. Türkiye devletinin hafızasına kazıdıklarımız iktidara kim gelirse gelsin unutulmaz! Bizim belleğimizde yaratılan çok ama çok daha derin acıların son hatırlanma tarihi ise 15 seneyi bile bulmayacak kadar kısadır. Üzücü ama giden gidiyor, kalanlar gitmenin yolunu gözlüyor...
Yorumunuz