2008 yılında tek taraflı bağımsızlığını ilan eden Kosova’da birkaç yıldır ilginç bir tartışma yaşanıyor. Entelektüellerin ve akademisyenlerin sıkça dile getirdiği tartışmanın merkezinde, ülkede 1999 yılından bu yana bulunan Birleşmiş Milletler Kosova Geçici Yönetim Misyonu (UNMIK) var. Kosova’daki geçici misyonun, ‘siyasi elitlerin patronluğundaki yandaş ve akraba kayıran patronaj sistemini meşrulaştırdığı’ ileri sürülüyor.
Suç örgütlerinin ve insan ticaretinin yaygınlaştığı Kosova’da savaş sonrası kurulan yoz sistem, Birleşmiş Milletler Kosova Geçici Yönetim Misyonu sayesinde dolaylı olarak kendi varlığını meşrulaştırıyor. Kosova’da devlet kurumlarına yandaş yerleştiren iktidar üyelerinin rüşvet aldığı da iddia ediliyor. Genç araştırmacı Gabriella Gricius’a göre UNMIK, patronaj sistemini kuran iktidar partileri ile resmi ilişki halinde olduğu için sistemin başındaki kire bulaşmış siyasetçileri de dolaylı olarak aklıyor.
Kosova’dan Kuzey Kıbrıs’ta kurulan patronaj sistemine baktığımızda benzeri bir durumun KKTC için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Birleşmiş Milletler nezdinde yapılan tüm görüşmeler, BM kararlarına rağmen Kıbrıs Türk tarafı siyasetçilerinin Ada’da uyguladıkları haksız ve hukuksuz politikaların meşrulaştırılmasında küçümsenmeyecek bir destek sağladı. Birleşmiş Milletler uluslararası bir otorite olarak, Türkiye de ‘anavatan’ sıfatıyla Kuzey Kıbrıs’taki güçlü olanın kazandığı, gasp üzerine kurulu düzenin temelinin atılmasına seyirci kaldı. Bir kere seyirci kalınınca da boşluğu menfaatleri için dolduran politikacılar partizanlarıyla birlikte sistemin köşe başlarını tutuverdiler.
Türkiye, Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler kurumları KKTC’deki devlet ve belediyelerdeki liyakata dayanmayan istihdam politikalarını yok sayarak, finans sektöründeki adaletsizliklere ve akıl dışı faiz uygulamalarına kör kalarak, hukuksuz vatandaşlıkları ve seçimlerde oy satın almayı duymazdan gelerek, dolaylı olarak patronaj sisteminin güçlenmesine hizmet etti.
Geçtiğimiz mayıs ayında Avrupa Birliği Türkiye’ye yapacağı mali yardımlarda, Türkiye’de demokrasi, hukuk ve insan hakları alanlarında yaşanan ‘gerileme’ nedeniyle kesintiye gitti. AB Komisyonu, içinden geçtiğimiz haziran ayında aday ülkelerin tümü için ayrılacak kaynakların bundan sonra o ülkelerdeki gelişmelerin takip edilerek, AB kriterlerine uyuma göre belirleneceğini kaydetti. Türkçe meali; ne kadar demokrasi, insan haklarına ve hukuka saygı o kadar para...
Bütün bu tartışmalara başka bir açıdan bakarsak, Türkiye iktidarlarının KKTC’deki gelmiş geçmiş tüm iktidar temsilcileri ile iş birliğine gittiğini ve Kuzey Kıbrıs’taki kabul edilemez her tür yasa dışılığın meşru sayılmasına yardımcı olduğunu düşünebiliriz. Türkiye’nin ‘arka bahçe’si olmakla eleştirilen ülkemizdeki patronaj sistemi, başından bu yana Türkiye iktidar partileri ile birlikte inşa edilmiştir. Burada ne sadece Türkiye tek başına suçlanarak Kuzey Kıbrıs’taki düzen temize çıkarılabilir ne de yalnızca KKTC siyasetçilerinin sistemi bir başlarına kurdukları söylenebilir.
Sol ve sağ arasındaki çizgilerin iyiden iyiye yamultulduğu bir siyaset düzleminde, Kıbrıs’ın patronaj yanlısı siyasetçilerini durduracak dönüşümün tetikleyicisi ise çıkarlarını korumak için radikalleşmesi kaçınılmaz olan bir gençlik hareketidir. Salt dışarıdan baskıyla sistemin çökmesi beklenemez. Sistemin kökünü kurutmak için öncellikle ülke içinde ufku geniş, çürümüş partilerin ve iktidarın bir parçası olmayı reddeden ve pes etmeyen bir muhalefetin oluşması gerekir. Antidemokratik uygulamaları kaldıracak yeni bir Türkiye’nin, Avrupa Birliği ve BM’nin patronaj sisteminin yıkılması için yapabilecekleri ancak Kuzey Kıbrıs’ta oluşacak genç ve radikal bir muhalefetin devamlılığına göre genişleyebilir.
İktidar temsilcilerinin Türkiye yetkililerinden aldıkları gücü sorgulayacak olanların başında da kuşkusuz gençler gelmektedir. Türkiye’nin sağladığı güçle, Türkiye’deki siyasi aktörlere özenen Kuzey Kıbrıs’taki politik kastın irrasyonel tutumu ve varlıklarını fazlasıyla önemser hale gelişi artık deliliğin sınırlarına dayanmaktadır.
Ne güzel ki gençler önlerinde sergilenen oyunu ve salonu terk etmek üzeredir. Boş salonda oyuna devam etme yanlısı çoğu oyuncuysa ya ruh sağlıklarını yitirmiştir ya da oyunda kalmalarının nedeni şahsi çıkarlarıdır.
Yazılar
21 Haziran, 2018 - 09:00
Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
Yorumunuz