Türkiye’nin ekonomik krizine ilişkin söylenegelen ‘birkaç senede toparlarlar’ öngörüsü gerçekleri yansıtmıyor. Zira 2020 yılında ABD’den AB’ye ve çevre ülkelere sıçrayacak global bir kriz ve resesyon bekleniyor. Her 10 senede bir yaşanan ekonomik krizler Karl Marx’ı haklı çıkardı ve sistemi sorgulatır hâle geldi. Küreselleşme çöktü; kapitalizm tekrarlayan krizleriyle insanlığı evsizliğe, işsizliğe ve açlığa terk ediyor.
Türkiye’de işlerin kolay kolay düzelmeyeceğini görebiliyorsak Kuzey Kıbrıs’ta ne yapmamız gerektiğini tartışabilmeliyiz. Dağınık, her kafadan bir sesin çıktığı bir ortamda iktidar ve muhalefet atışması yapmak sorunun ciddiyetini kavramamaktan ileri geliyor. Siyasetçilerin görevi, bu tür olağanüstü dönemlerde toplumu birleştirecek, tüm toplumun çıkarlarını koruyacak atılımlar yapmaktır. Açıkçası yaklaşan tehlikeler ve riskler siyasal partileri bir araya getirerek, ortak söylem geliştirmelerini ve ortak çözüm yolları bulmalarını zorunlu kılıyor.
Türkiye-KKTC ilişkilerinde yaşanan sorunlara eski alışkanlıklar üzerinden politika yaparak yanıt bulmak artık imkânsız. Doğru ya da yanlış, başka bir yola girmeye çalışan Türkiye ağırlaşan bir kriz ortamında nefes almaya çalışıyor. Bizse ölmemeye çabalıyoruz. Şartlar bu denli hayati... Siyasetçilerimiz ise karşılarında eski Türkiye varmış gibi iktidara geldiklerinde bir yolunu bulup, her şeyi halledebileceklerini sanıyor. Para belki orada ama almak isteyen talep edilen kurumu özelleştirecek, kapatılması isteneni kapatacak, öyle parayı alacak. Eskisi gibi yaparım, ederim sözleri verip sonra da sendikaları sokağa çıkartırım, gene bildiğimi okurum’larla sorunlar ötelenemeyecek.
Toplumumuzun bazı kesimlerinin iyimserliği çoğu kez cehaletten kaynaklanıyor. Bir toplumu okumadığı, Türkiye’yi ve dünyayı takip etmediği için bir yere kadar suçlayabilirsiniz fakat seçilmiş politikacıları sonuna kadar eleştirebilirsiniz. Siyasetçiler gelişmeleri ve sancıları doğru değerlendirerek içinden çıktıkları ülkeye yön verebilmelidir.
Krizi Kuzey Kıbrıs’ın ayağa kalkmasında bir fırsata dönüştürebiliriz. Ülkenin yönetim stratejisi başarısızdır ve yeni bir strateji çizilmek durumundadır. Yeni bir devlet işleyişi yaratabilir, her özelleştirme önerisine balıklama dalmayıp Türkiye’deki ve dünyadaki sonuçlarını ele alarak değerlendirebiliriz. Bunun için bir kalkınma planı yaparak, o planda iktidarı ile muhalefeti ile anlaşabilmek gerekir. Bugün ülkede herkes kamunun kötü yönetildiğinin farkında. Teşvik sisteminin hedeflenen sonuçları üretmediğini ve masaya yatırılması gerektiğini hepimiz biliyoruz. Kendi kendimize yetebilmek için kamunun nasıl verimli hale getirileceği artık çözülmesi gereken bir problemdir.
Topluma gerçeklerin anlatıldığı, 5 senelik bir planlamayla nelerin nasıl değişebileceği ve nereden, ne kadar gelir artışı sağlanabileceği üzerine çalışmalar başlatılırsa her sektör, memur ve işverenler de çıkarlarından ödün vermeyi kabul edecektir yeter ki sistem yenilensin ve adaletli işlesin.
Ülkenin tüm siyasal partileri, ekonomistleri, sektör temsilcileri ve sivil toplum örgütleri bir araya gelerek yaşanmakta olan krizi en az zararla atabilmemiz için önerileri tartışmalı ve bir yol haritası üzerinde anlaşmalıdır. Siyasetçilerden toplumun büyük bir kesiminin beklediği tam da budur.
Farz edin ki kapımızda savaş var, kim UBP imiş CTP imiş bakar, toplum da siyasal partiler de anında kenetlenir. Yaşanan alt tarafı bir kriz, savaş değil diye bakmayın. Çünkü bu kriz Türkiye tarihinin en büyük ekonomik ve siyasi krizidir. Gidişatın muhtemel sonuçlarını daha da geç olmadan idrak edecek ve inisiyatif alacak siyasetçilere ihtiyaç bu nedenle had safhadadır.
Üstelik, ortak söylem geliştirilememesini iple çeken, Türkiye’nin sözde avukatlığına soyunanların bilinçli olarak tetiklediği etnik milliyetçilik, asla istemediğimiz sonuçlar üretecek kadar yakıcı ve yıkıcı bir üslupla gerginlikleri tırmandırmaktadır. Bu söylem ve tavırların anlık tepkiler sonucu ortaya dökülüveren duygusal çıkışlar olmadığı açıktır. Tersine, önceden planlanan ve kıyıcı sonuçlar alınması için yükseltilen, sürekli germe stratejisi üzerinde kurulmuş taktiklerdir.
Faşizm karşısında ise kimse tek başına direnemez.
Yorumunuz