KKTC-Türkiye ilişkilerinin bugün nasıl bu hale geldiğinin tek bir yanıtı var: Yolsuzluk. Oradaki yolsuzlar ve buradaki yolsuzlar pastayı bölüşmekte anlaştılar. Buradakiler onların KKTC'den elde ettiği çıkarlara; oradakiler burdakilerin menfaatine çatal uzatmamaya gayret gösteriyor. Olan iki halka oluyor. Türkiye'nin yoksullaşan halkından kesilen vergiler buraya aktığı kadar akıyor ancak KKTC gittikçe fakirleşiyor. İki ülkede de siyasiler ve çekirdek partizan iş çevreleri zenginleşirken haklar daha da yoksullaşıyor.
KKTC düzeninin yolsuz siyasileri ve siyasilerle işbirliği yapan çeteleri Polis’e ve genel olarak Yargı'ya sızmak için yoğun çaba gösterdiler. Bir önceki, hakkında pek çok iddia ortaya atılan emekli Polis Genel Müdürü Süleyman Manavoğlu örneğin; ülkede yoz düzenin ne vahamet üretebileceğini göstermiş ve yurttaşta umudun kırıntısını bile bırakmamıştı! Ama ne oldu? Her şey bitti derken Polis Kurumu’na ilaç gibi gelen Polis Genel Müdürü Ahmet Soyalan ve ekibi Kıbrıs’ın kuzeyi için karış karış umut tohumları ekti. Umarım görev süresi uzatılır ve atılan tohumlar yeşermeden kurumaz. Keza Başsavcı Sarper Altıncık da kendisine şüpheyle yaklaşanları şu ana kadar yanıltmayı başardı.
Bazı avukatların yoz, çaptan düşmüş siyasilerle Polis ve Yargı'da çevirmeye çalıştığı kumpaslar artık eskisi gibi amacına ulaşamıyor. Eskilerde, 1980’lerin başında Asmalatı’ndaki pavyonlarda dostluklarını perçinlemişti bu reziller! Ahmet Okan bir yazısında sıralamıştı eski Asmaltı pavyonlarını... Sonrasında PKK’nın güneyden kuzeye geçirilen parasını aklayarak, o parayı satmaya başlayanlar da Lefkoşa’nın o zamanlar göbeği olan eski merkezinden çıkmadır.
Kolluk kuvvetlerinde ve Yargı'da yoz siyasilerin, yoz avukatların ve rüşvetle devlete sızan 'iş insanı' kılıklıların yakın temasta olduğu isimler bellidir ve her biri ilerletmedikleri soruşturmalarla, hasır altı ettikleri dosyalarla isim isim deşifre olmuştur. Gerisi bu isimlerin kanıtlarıyla açıklanması ve memurların ceza almalarını sağlamaktır.
Siyasette 'yeni' ve 'genç' diye ortaya sürülenler yolsuzluğun üzerine gitmek bir yana kurumların da gerisinde kaldı. Birkaç çağdaş yasa ile demokrasi makyajı yapmaya ve sorun sanki sadece Türkiye iktidarıymış gibi göstermeye düzenin devamı için geçer akçe niyetine sarıldınız. Devrimcilik ukalaca laf ebeliğine sığdırılamayacak kadar büyük ve zor... Sizler, ülkeyi değiştireceğini söyleyen partilerin vekilleri olarak yolsuzlukların hesabını sormayarak popülist olmaktan öteye gidemediniz. Söylevlerinizle, sadece hatipliğinize güvenerek yarısı kof, kocaman portreler çizdiniz ancak yaptıklarınızla ufaldıkça ufaldınız. UBP'nin pişkin cahillerine lafazanlıkla ders verir halleriniz hakikaten ne paçanızı kurtarıyor ne de yapamadıklarınızın üzerini örtüyor. Türkiye'de faşizm var diyebiliyorsunuz ne güzel, o faşizme rağmen AB ile neden masaya oturmadınız mesela? Güneye milyarlar sağlayan AB neden bize pek bir şey vermiyor? Ve siz, faşizme karşı mücadele veriyorsunuz ya, niçin AB ile Kıbrıs'ın kuzeyinden esirgediği kaynakları tartışmaya açamıyorsunuz?
Bazı patizan basın kuruluşları, çıkarına göre olayları duymazdan gelen veya menfaatine göre tetikçilikle olayları deşifre eden gazeteler ve haber portalları da Halil Falyalı, Tekin Arhun veya Şemsi Kazım Erkman ailesinin PR’larını yaparak, tek tek kendilerini gayet umarsızca ve utanmazca ele verdi. Bunların da kimler oldukları bellidir.
Falyalı’nın şirketinden reklam aldıkları için, hakkındaki iddialar ayyuka çıkmışken kalemini yerinden oynatmayan sağcı veya solcu basınımız unsurları, çok sever göründükleri Falyalı öldürüldükten sonra yerinde kimlerin çalıştığını sorgulamakla da ilgilenmiyor. Meraklılarına Mikro-Makro’nun şimdilik bu noktada boş oturmadığını belirtmekle yetineyim.
Türkiye basınına da bir eleştiri: Sabah akşam yazdığınız Falyalı hunharca öldürüldükten soran Kıbrıs’taki yasa dışı bet piyasasında neler döndüğünü neden araştırmıyorsunuz? Piyasa bir Kıbrıslı Türkün elindeyken yıkıyordunuz ortalığı!
Dönelim en büyük sorunumuz olan yolsuzluğa: Türkiye’de yolsuzluk devleti ele geçirdi ancak çok daha önce KKTC’de yolsuzluk devleti içerden fethetmişti.
Buranın yolsuz siyasileri Türkiye’dekiler pek anlayamayacak ama, 2023’ün gelmesini ve yeni iktidarla işleri eskisi gibi halletmeyi dört gözle bekliyor. Kötü bir haberim var bu yolsuz çetelerin ele başlarına: Size nefes aldırmayacağız, eski düzeninizi yeni paketle, Türkiye’nin büyük bir kurtuluş ve ferahlama duygusu ile sarmalayacağı yeni iktidarına pazarlayamayacaksınız. Ne o çok güvendiğiniz CHP ne Akşener ne de diğerleri yanınızda olacak. Yeni Türkiye iktidarı AKP gibi KKTC’ye müdahale edemeyecek. Buna da izin vermeyeceğiz.
Tüm bunları yapabilmemiz için halkımızın siyasi bir partiye ihtiyacı yok, yolsuzluğun ve kara paranın üzerine kendisinin gitmesi gerekiyor. Yolsuzluk nedeniyle her gün daha da yoksullaşıyoruz. Sizin aile sofranızın lezzetini artıracak, çocuklarınızın daha iyi eğitim almasını, temiz denize girmenizi sağlayacak kaynak Türkiye’den bağımsız yaratılabilir. Zenginlerden daha fazla vergi alınarak, çok kazanan tüm işletmelerden daha fazlası kesilerek, üniversiteler vergiye tabi tutularak, fatura kesmeyen avukatların, doktorların ve hastanelerin üzerine giderek, kayıt dışılığa ve kara paranın aklanmasına açık kapı bırakan yasal eksikliklerin giderilmesini ve geçen yasaların uygulanmasını talep edecek olan sizlerden, halkımızdan başkası değil.
Unutturmak istiyorlar fakat Avrupa Birliği’nin güneye 4,4 milyar Euro yatırım yaparken bizi askıda bırakarak, Kıbrıs’ın kuzeyini çöle çevirme hakkı yoktur! Cumhurbaşkanlığı ve mevcut iktidar istediği kadar AB karşıtı olsun, Avrupa Komsiyonu, Kıbrıs'ın güneyi ile kuzeyi arasındaki uçurumun AB'nin katkıları ile her gün biraz daha genişlemesinden doğrudan sorumludur. Yeşil enerjiye geçmemiz, güneş enerjisinden azami yararlanmamız, elektrik ücretlerinin düşmesi, büyük su arıtma tesislerinin kurulması gerekiyor. Referandumda ‘evet’ diyen Kıbrıslı Türkler değil miydi? Aslında Türkiye iktidarının, KKTC iktidarının ve Kıbrıs Rum iktidarının tutumu AB’nin işine geliyor. Kıbrıslı Türkler Avrupa Komisyonu’nun da umrunda değil!
Yeniden dönelim yolsuzluğa: Her işletmeden, istisnasız aldığınız her hizmetten fatura talep etmelisiniz. Faturam muhasebecide kalmış, yok basılıyor diyeni Ticaret Dairesi’ne bir zahmet tüketici olarak şikâyet edeceksiniz ve takipte kalacaksınız. Kara paranın ve kayıt dışının üzerine gidecek derneklere avukatınızdan alamadığınız faturayı, eve gelip POS cihazı ya da faturası olmayan tesisatçıyı, tedavi gördüğünüz ancak yüklü ödemenize karşılık fatura vermeyen hastaneyi ve özel doktoru ifşa edeceksiniz.
Orada burada türeyen kripto paracıları, yasa dışı betçileri, emlakçı olup kara para aklayanları, muhasebeciyken bilançoları şişirenleri ya da düşürenleri, Ercan’da gözünüze çarpan gariplikleri, otellerde gecelemeye getirilen seks işçilerini, casinolarda olup biteni, dolandırıcı çetelerine araba satanları bu derneklere veya Mikro-Makro gibi haber portallarına aktaracaksınız.
Asgari ücretin hak edildiği kadar yükselmesini, memurların maaşının artmasını, yolların yapılmasını istiyorsak siyasilerin koltuklarına oturup komisyon almasının önüne geçmeliyiz. Bunun siyasal partilerle olmayacağını, asıl ses getirmesi gerekenin tek tek hepimiz olduğunu fark edebilirsek bu adada bir geleceğimiz olabilecek.
Lefkoşa’daki ve Ankara’daki siyasiler kendi çıkarlarının peşine düşmüş olabilir. Ya siz? Sizin vatandaş olarak doğrudan yönetimi işletmeniz gerekmiyor mu? Bizzat kendinizin karşılaştığı usulsüzlükleri ve yolsuzlukları çekinmeden deşifre etmeniz lazım değil mi? Siyasilerin kafası oraya buraya laf atıp aradan sıyrılmaya, kendi çıkarlarını kollamaya çalışır: Bankacılık Yasası’na aykırı hareketten Mahkeme’ye çağrılan bankacı Şemsi Kazım Erkman’ın CTP’nin kurucusu olduğu malum; peki mesela merhum Falyalı UBP’nin seçim finansörü değil miydi? Tabii diğer partilerin de… Yani, parası olana dokunmuyor siyasi partiler, ondan nasıl fayda sağlarım diye bakıyorlar. Casinolardan nemalanıyorlar, ayda milyonlar kazanan gece kulüplerinden her bağlamda fayda sağlıyorlar, devleti ısrarla, arada nasıl 'teşvikler' varsa, Ağır Ceza’da yargılanan tefecinin bankasından borçalandırıyorlar, izinleri verip komisyon alıyorlar. Burada bu kadar yazılım firması varken bütçede kayıt dışılığın üzerine gitmeyi tercih etmedikleri ve para hep eksik kaldığı için devletin gizli bilgilerini Türkiye’nin yazılım firmaları ile paylaşıyorlar.
Ya siz? Siyasiler ve işbirlikçileri zenginleşirken siz ve aileniz sürekli fakirleşiyorsunuz. Başınızın çaresine ülkeden göç ederek bakmak yerine nasıl bu ülkeyi düzeltirim diye harekete geçerseniz, hiçbir yere gitmenize gerek kalmayacaktır. Birken on, onken yüz, yüzken bin, binken yüz bin, yüz binken milyon olmak için kendinize inanmanız ve mücadeleye başlamanız yeter.
Yorumunuz