Geçtiğimiz günlerde, gece karanlığında Kıbrıs Gerçek gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çağlar Yüksel’in kafasına beyzbol sopaları ile ölümcül darbeler indirenlerin ve bu saldırıyı yapan iki kişiyi azmettirenlerin kimler olduğunu araştırıyoruz.
Neden ‘ölümcül darbeler’ dedim? Beyin en önemli organlarımızdandır, aynı zamanda çok da naziktir. Kafatasının maruz kaldığı her darbe beyin kanmasına neden olmasa da beyin kanaması insanın ölümüne ya da sakat kalmasına sebep olabilir. Kafatasını ve beyni hedefleyen darbeler insanın kendisini otomatik olarak koruma tepkileri vermesine sebep olur. Diğer herhangi bir uzva yapılan darbelerde insan savunmaya geçer ancak kafaya yapılan darbelerde çaresizdir. Kafasına darbe alan bir insan istem dışı olarak yüzünü ve kafasını elleri ve vücudunun diğer uzuvlarıyla olabildiğince korumaya çalışır, darbelerin devam etmesi durumunda yapabileceği hiçbir şey yoktur; karşısındakilerin insafına kalmıştır.
Çağlar Yüksel’e yapılan saldırı planlıdır çünkü saldırı öncesi Yüksel’in evi birden fazla kez gözlenmiş, saldırının nerede, ne zaman, hangi suç aleti ile yapılacağı planlanmıştır. Bu duyumlar ışığında, Yüksel’i darp eden iki kişinin daha önce başkalarına da organize şiddet göstermiş kişiler olduğunu anlıyoruz. Bu tür planlı saldırıları birlikte organize edenler, ilkinde genellikle başarılı olamaz, tecrübesizlikleri veya korkuları nedeniyle biri ya da her ikisi de eyleminden vazgeçebilir. Dolayısıyla bu iki çakalın daha önce bu tür suçlar işlemiş olma ihtimali çok yüksektir.
Organize şiddeti azmettirenleri bulmak ise şiddet gösterenleri bulmaktan daha önemlidir. Zira iki şahsa bu ‘emri’ verenler daha sonra profesyonel katillere ya da nişancılara da keskin bir ‘talimat’ verebilirler.
Çağlar Yüksel’e ölümcül darp üç yanı ile toplumumuzun gözünü açmalıdır:
Birincisi, KKTC'de, şu ana kadar bildiklerimizin dışında Kıbrıslı organize bir suç örgütü var. Ve bu suç örgütünü yönetenler akılla aralarına mesafe koymuş, gözleri kararmış bir şiddet potansiyeline sahipler. Tüm cafcaflı ‘iş insanı’ kimliklerine rağmen mantık yürütmekten acizler ve muhtemelen uyuşturucu da kullanıyorlar. Üstelik sahtekârlıkları nedeniyle şimşeklerin üzerlerinde olduğu bir dönemde bu yolla şiddet göstertmeleri, çok ciddiye alınması gereken, yüksek bir şiddet potansiyeline sahip olduklarını kanıtlar. Polisin darp edenleri bulması kadar, darpçı iki şahsın telefon kayıtlarına bakarak, arama ve/veya mesaj yoluyla hangi Kıbrıslı Türk iş insanları ile yakın temasta olduklarını, bu iş insanları ile ne zamanlar ve nerede görüştüklerini araştırmasını bekliyoruz.
İkincisi, medya kuruluşu sahiplerinin yasal olarak zorunlu olduğu halde uygulamadıkları gazetecilerin görev risklerine karşı sigortalanması gereğidir. 14 Mayıs 2007’de Resmi Gazete’de yayımlanan, Basın İş Yasası’nın 56. maddesine göre, basılı, görsel, işitsel ve elektronik medya sahipleri çalışanlarını, zorunlu sosyal güvenlik yükümlülüklerine ek olarak, hazırladıkları haberler nedeniyle ‘iş yerinde, evinde veya bu mekanlar dışında herhangi bir yerde eş ve çocuklarına veya kendisine karşı yapılacak saldırılarda bedenen yaralanma ve ölüme karşı’ sigortalamak zorundadır. Ayrıca sigorta poliçesinin bir suretini her muhabir için Çalışma Dairesi’ne iletme yükümlülükleri de vardır. Fakat birçok basın yayın kuruluşu bu yasal zorunluluğu yerine getirmemektedir. Üyesi bulunduğum Basın Emekçileri Sendikası’ndan bu yönde acil bir girişim başlatmasını önemle rica ediyorum. Benim sigortam var ve senede oldukça düşük bir rakama, isterseniz taksitlendirerek Türk Sigorta’dan ferdi kaza sigortasına sahip olabiliyorsunuz. Bu sigorta gazetecilerin 5 bin TL’ye kadar tedavi masraflarını karşılıyor. Sürekli sakatlık ve ölüm durumunda size ya da varislerinize 132 bin TL ödeme yapıyor. Medya sahipleri yıllık çok cüzi bir miktara yasanın gerektirdiği gibi zaten çalışanlarını sigortalatmalıdır.
Üçüncüsü, bu saldırının etnik kökenle bağı olabileceğini düşündüğümü açıkça ifade etmekten çekinmeyeceğim. Bu saldırının düzenlenmesi emrini verenlerin mikro milliyetçi olma olasılığı çok yüksektir ve bu şahıslar bir şekilde Ada’daki Türkiye kökenlilerin rahatlıkla dövülebileceği algısı yaratmaya çalışmıştır. Böyle bir algının yaratılmasının altında ne yatıyor olabilir? Başka bir uzun vadeli planın ilk göstergesi midir bu olay? Organize suç örgütünün lideri, doğru ya da yanlış, Türkiye’nin adadaki varlığından, politikalarından ve kendisine yönelik son zamanlardaki soruşturmalardan oldukça rahatsız olduğu için mi bu yola tevessül etmiştir? Eğer öyleyse, polisin iki şahsı ve bu şahısları azmettirenleri bulması çok daha önemli bir boyuta sıçramaktadır.
Çağlar Yüksel’e yapılan saldırının faillerinin ve azmettirenlerin bulunmaması durumunda, bu yöndeki şüpheler derinleşecek ve kuşkular toplum içinde bazı Türk milliyetçilerinin yarattığı kabul edilemez aşağılama ve nefret suçu kapsamındaki söylemlere ve eylemlere karşılık şiddete eğilimli Kıbrıs Türk milliyetçiliği arasındaki kutuplaşmanın artmasına hizmet edecektir. Milliyetçilik bu söylemleri kullanarak ve şiddet göstererek kitleleri susturmayı, gazetecilere gözdağı vermeyi hedeflemekte ve asıl amacı olanı, ideolojisine uygun ekonomik, siyasi ve sosyal çıkarlarını artırmayı gizlemeye çalışmaktadır. Nereden geldiğinin, kaynağının Türkiyeli mi Kıbrıslı Türk mü olduğunun bu bağlamda hiçbir önemi yoktur. Amacı, kutuplaşmaları olabildiğince uçlara taşıyarak güç gösterileri yoluyla varlığını ve iktidarını baskı kurarak genişletmektir.
Gazetecileri tanımayanlara son söz: Araştırmacı gazeteciler her türlü riski alarak haber yapan ve bundan hiçbir şiddet eylemi ile sinmeyecek yaradılıştadır. Karakterleri böyle olduğu için ve meslek tutkusu nedeniyle ödün vermezler. Gerektiğinde ölümü de göze alırlar. O nedenle araştırmacı gazetecilere yönelik şiddet gazetecileri sindirmez aksine güçlendirir. Birimize yapılanı hepimize yapılmış sayar ve birlikte harekete geçeriz. Şiddete başvuran zavallılara ve bu olayın azmettiricilerine: Ne ikinize ne de sizi azmettirenlere rahat yüzü yok, peşinizdeyiz.
Çağlar Yüksel'e, aynı gece başka bir olayda darp edilen Kıbrıs Gerçek gazetesi kameramanı Kenan Doğu'ya ve Kıbrıs Gerçek ailesindeki diğer basın çalışanlarına geçmiş olsun.
Yorumunuz