Bunca sıkıntının arasında sadece kamu sendikalarının grev yapması toplumsal tükenişe ayna tutuyor.
Sinsi sinsi iktidar olacakları günü iple çeken muhalefet partileriyse ses çıkarmamak için sözleşmiş, yer yıkılsa umurlarında olmayacak. Ne söyleseler ucu Türkiye’ye değeceğine göre hiçbir söylemeseler daha iyi…
Çok mu yazdık çizdik de başımıza geldi bilmem ama tükendik. Artık bir toplum da kalmadı. Memur arkadaşlarımızın ve biricik politikacılarımızın ülkesinde sesi çıkan sadece kamu sendikaları…
Toplumun yarısından fazlası devlet zoruyla açlıkla sınanırken, 13. maaşlarını alan, hayat pahalılığı zammının ötelenmesine tahammül gösteremeyen kamu sendikaları yasal haklarını kimselere yedirtmiyor. Ben de memur olmayı kabul etseydim aynısını yapardım şüphesiz. Gidişat kötü, hayat pahalılığının ötelenmesine izin verirsen, yarın 13. maaşlar da ileri bir tarihe ertelenir. İşi daha da geç olmadan sıkı tutmak lazım kuşkusuz!
Ve bu ortam birçok haksızlığın görmezden gelindiği ülkede halkın dağınıklığını ve sessizliğini fırsat bilenlerin çıkarına işliyor. Bir de iktidarda tükenen siyasal partilerinin yerine kendilerine yeşil ışık yakılmasına gün sayan muhalefetin.
Ülke dediğimiz bu güzide toprak parçası üzerinde kurulan devletimizin sevgili memur dostlarımız ve politikacılarımız için var olduğunu düşünmemek için bir neden yok.
Potansiyel memur adaylarının dairelere yerleştirilmesi ve şartlara haiz herkesin milletvekili olabilmesi için devam eden bu yapıdan birkaç sistemi besleyen oligark dışında diğerleri dışlanmıştır. ‘Diğerleri’ sınıfına giren çoğunluk her an devletin kurumları ve yöneticileri tarafından ekonomik şiddete maruz bırakılabilir. Sistemi besleyen ve sistemin kara kutusunu yeni kayıtlarla dolduranlarsa devletin asıl sahipleridir.
Kim bu devletin gerçek sahipleri sizce? Siz memur olmayanlar arasındaysanız, bir defa sizin bu devleti yönetenlerle, devletin de sizinle, bu devletin vatandaşı olsanız bile karşılıklılık üzerine kurulu bir ilişkisi yoktur. Devlet sizi sadece vergileri ve kestiği cezaları tahsil edebilmek için ve ortalama 2 senede bir de erken genel seçimlerde hatırlayacaktır. Yollarını kendi bütçesinden inşa edemeyen, trafik ve güvenlik kameralarını kendi bütçesiyle karşılayamayan bir devletin başkasının parasıyla yol yapması, sizin ödediğiniz vergilerle kamu maaşlarını karşılaması ve sizi istediğinde hırpalayacak bir kuzu yerine koyması saçmalığın daniskasıdır.
Kuzu yerine konanların arasında işletmeleri kapalı olsa da vergi ödetilenler bile vardır. Turist getireceksen suç işlemiş gibi gösterileceksin ki devlet sana çok büyük bir olanak sunmuş algısı yaratabilsin. Oligarşinin doğrudan bir başka uzantısına dönüşen bazı medya organları da devletten desteklendikleri için popülist bir yaklaşımla aba altından sopa gösterme görevini yerine getirmeye devam etsin. Ülkeye turist gelmesi kimin çıkarına değildir? Esnafın mı? Küçük sanayicinin mi? KOBİ’lerin mi? Turizm çalışanlarının mı? Emlakçıların mı? İnşaatçıların mı?
Covid-19 testi yapmayı da özel sektöre havale eden, aşı tedarik edemeyen mevcut pandemi statükosu, maaşları devletin garantisi altında olanlar dışında kimsenin çıkarına değildir. Pandemiyi yönetemeyenleri şu veya bu çıkarları için eleştiremeyenlerin haberciliklerini popülistçe ülkeye gelenler üzerinden sergilemesi trajiktir. Bunun komik bir tarafı da kalmamıştır.
Yolunu kendin yapabilecekken onu bir başka devletin yurttaşlarının parasıyla yapmak, kendi halkından zapturapt altında topladıklarını kabarık sayıdaki kamu çalışanlarını ödemek için kullanmak devlet yönetmekse eğer, biliniz ki aklı başında hiçbir politikacı devleti yönetmek için iktidara gelmek istemiyordur. Çok radikal önlemleri hayata geçirmeden hiçbir şekilde yönetemeyeceğin bir devleti yöneteceğini ileri sürmenin ve böyle bir yapıyı idare etmeye talip olmanın mantıklı bir tarafı olabilir mi? Çok açıktır ki KKTC politikacıları ülkelerini çok sevdikleri veya daha adil bir ülke yaratmak istedikleri için politikacılığı seçmiyor.
Gelelim devletin gerçek sahiplerine: Solcularımız bu devletin, dünyadaki neredeyse her devlet gibi kapitalistlerin devleti olduğunu sanıyor. Hâlbuki bu devletin fiili sahipleri, savcılıkta dosyaları kaybedilen, aklınızdan geçmeyecek kişileri bile rüşvetle satın alabilen, sahtekâr tefecilerdir; siyasal partilerin merkezine tahtını kurmuş, suç işlemiş iş insanı kılıklı, başkasının malını üzerine geçiren baronlardır.
Bizdeki dünya dışı kapitalizm müsveddesinin yapageldiği, politikacıların dokunamayacağı, memurların üzerine gidemeyeceği taş çatlasın 5 kişinin, sizler küçük ya da büyük sorunlarınızla baş başa iken bu ülkeyi karış karış ele geçirmesine çanak tutmasıdır. Her sahtekârlığın elbette acı bir sonu vardır. Birilerinin defteri eninde sonunda dürülür fakat yeni nesil dolandırıcılar türer KKTC’de. Gemi zaten eğri seferi de düz olmayacak diyerek işin içinden çıkamaz ve daha fazla mağdur yaratılmasına izin veremezsiniz. Siz yolsuzluklarınız pahasına izin verseniz de vatandaş ve işletmeler bunu kabul eder, siner bir köşeye susar mı sanıyorsunuz?
Çağdaş kapitalizmin kurulamaması sonucunda bugün iş insanlarının oligarşinin mağduru olduğunu görüyoruz. Çok açık ki sistemin kurbanlarının sayıları daha da artacak. Araştırmacı gazeteciliğin dikkate alınmaz gibi görünerek değersizleştirilmeye çalışılması ve tepkilere kulak asılmaması haksızlığa karşı gelen mücadelecileri de sindirmeyi amaçlıyor. Bırakın bağırıp çağırsınlar, tepki göstermeyin, nasıl olsa ya sonunda usanacaklar ya da delirecekler politikasıdır bu. Satranç tahtasında böyle kurulan bir oyuna önemsiz görülen ve piyon yerine konulan yurttaşın nasıl hamle geliştireceğini kestiremeyen, vasat altı oyunculara ipucu verelim: Mağdur vatandaşların ve işletmelerin haklılığı sabitken devlet, kurumlarıyla kara para aklayan finansal dolandırıcıları, onun bunun mülküne çökerek mafyözlüğe özenenleri cezalandırmamaya devam edecekse ki öyle görünüyor, oluşan tepkiler KKTC’nin dışına yayılmaya başlayacaktır. Bir ülke kendi mağdur vatandaşlarını kurumlarıyla koruyamıyorsa aksine mağduriyet yaratan dolandırıcıların açıklarını kapatıyor, dosyalarını ortadan kaldırıyorsa oluşacak tepkiler bu ülkenin sınırlarını aşacaktır.
O süreç kimisine göre doğru, kimisine göre kabul edilemez olsa da Türkiye’ye şikâyetlerle çoktan başlamıştır. Yurttaşlar kendi ülkelerinde haklıyken haksızmış muamelesi gördüklerinden artık mağduriyetlerini Türkiye yetkilileri ile konuşmanın yolunu arıyor. Oradan da sonuç alamazlarsa bu sefer Avrupa’nın ve ABD’nin yolunu tutacaklardır.
Siyasal partilerin ve partizanlarının oligarşinin çürümeye yüz tutmuş meyvelerinden ısırık koparmaktan başka bir işle meşgul olmaması ve kurumların oligarşinin birer kemiği haline gelmesi yurttaşı bireysel olarak haklarını dünyaya açılarak aramaya mecbur bırakıyor. İnsanlık Taş Devri'nden bu yana haksızlığın hesabını soranlar tarafından kendisini geliştirmiştir. Kimsenin yaptığı yanına kalmaz, yıkılmaz görünen oligarşinin bile…
Yorumunuz