Son yıllarda ekonomide sıklıkla kullanılmaya başlanan ‘Orta Gelir Tuzağı’ kavramı bir ülkenin kişi başına düşen milli gelirinin ekonomik verimliliğin düşmesi ile birlikte yerinde sayması ve zengin ülkelerle arasındaki makasın sürekli açılması anlamına geliyor. Orta Gelir Tuzağı’na düşmüş bir ülke eski üretim sisteminden koparak, teknolojik yeniliklere kendisini açamaz hale geliyor ve ne gelişmiş ülkelerle ne de ucuz işgücü nedeniyle az gelişmiş ülkelerle rekabet edebiliyor.
Burada belirleyici olan ölçek dünyanın en büyük ekonomisi ABD. Yakalama Endeksi’ne göre kişi başına milli geliri ABD’nin kişi başına milli gelirinin yüzde 20’sinden az olan ülkeler düşük gelirli; yüzde 20-yüzde 55 arasındakiler orta gelirli; ABD’nin kişi başına milli gelirinin yüzde 55’ini aşanlar ise yüksek gelirli ülkeler olarak kabul ediliyor. KKTC’de kişi başına milli gelir 2018 itibarıyla 14.942 dolardır. ABD’de kişi başı milli gelir ise 59.609 dolardır.
Kuzey Kıbrıs, yaşanan krize kadar orta gelirli bir ülke idi. Devam etmekte olan krizin sonucunda KKTC’nin kişi başına milli geliri 12.000 doların altına düşerse Kuzey Kıbrıs artık yoksul, düşük gelirli bir ülke konumuna inecektir. Her hâlükârda ülkemiz Orta Gelir Tuzağı’na düşmüştür ve gerekli önlemler bir an önce alınmazsa uzun yıllar bu tuzaktan kendisini kurtaramayacaktır.
Türkiye’nin kişi başına milli geliri 2005 yılında 7.250 dolardı ve o tarihlerde Türkiye üst orta gelir sahibi ülkeler arasına girmeye başarmıştı. 2013 yılında Türkiye’nin kişi başı milli geliri 12.480 dolarken 2014’le birlikte her sene sürekli düşerek, 2017’de 10.597 dolara indi. 2023 yılında gerek Türkiye’nin gerekse de Kuzey Kıbrıs’ın kişi başına milli gelirinin 25 bin dolara çıkartılması hedefi bu nedenle gerçekçi görünmüyor.
Orta Gelir Tuzağı’ndan nasıl kurtulacağız ve ne yapıp da kişi başına milli gelirimizi artıracağız peki? Turizm, eğitim, ihracat ve inşaat sektörlerinin daha fazla dünya ile rekabet edebilir hale gelmesi, döviz getiren bu sektörlerin yüksek teknoloji ürünleri kullanmasına ve inovasyona yatırım yapmalarına bağlıdır.
İkincisi, devletin bilişimle iç içe geçmesi ve memurların yapacağı pek çok işin yazılım programları tarafından yerine getirileceği otomasyon uygulamalarına azami ölçüde kaynak ayırması lazımdır. Doğru planlama ile verim alınamayan memurların gerekli eğitimlerden geçirilerek ihtiyacı olan dairelere kaydırılması ve eş zamanlı otomasyon uygulamalarıyla memura olan gereksinimin asgariye indirilmesi yaşamsaldır. Devlet, kâğıt ve zaman israfına yol açan birçok bürokratik düzenlemeyi otomasyonla şeffaf, güvenilir, hataya ve hileye kapalı hale getirdiği takdirde yeni istihdamlara da gerek kalmayacaktır.
Bu yöndeki gelişim stratejileri, şu anda Çin’den Estonya’ya, ABD’den İngiltere’ye, Tunus’tan Uganda’ya kadar dünyada pek çok ülke tarafından uygulamaya alındı bile. Amaç, bir tıkla evinizdeki bilgisayardan genel ve yerel seçimlerde oy vermeniz, vergilerin kolay toplanması ve otomatik takip edilmesi, 8 memurun yapmakta olduğu bir işe ilişkin onay süreçlerinin otomasyona bağlanarak memurların ihtiyaç duyulan başka alanlarda görevlendirilmesi, devlete yapacağınız hiçbir ödemeye insan unsurunun karışmaması ve evinizden elektrik, seyrüsefer, su ödemelerinizi yapabilmeniz, hastanelerde gereksiz kuyrukların oluşmaması, örneğin Araç Kayıt Dairesi’nde saatlerce beklememeniz…
Önümüzde iki seçenek var: Ya yeni memur alımlarına gerek kalmayan rekabet edebilir bir sistemle Orta Gelir Tuzağı’ndan çıkmak ya da Orta Gelir Tuzağı’na çakılmış kalarak kişi başına milli gelirimizin pek çok ülkeye göre azaldığı, terk edilen bir Kuzey Kıbrıs’ta yaşamak…
Memurlarımızın ek mesai meselesine buradan bakarsanız dünyanın ne kadar gerisinde kaldığımız açık. Ek mesai konusunda bazı sendikaların sergilediği vurdumduymazlık, ayrıcalıklı ve güvence altındaki memurlarımız ile özel sektör çalışanları başta gelmek üzere memur olmayan kesimler arasındaki gerginliği her geçen gün artırıyor.
Yorumunuz