Kıbrıs’ın kuzeyinde güçsüzleşen hükümetler ve bağımsızlığını yitiren siyasi gelenekler şirketokrasinin temel güce dönüşmesine yıllarca kapıyı açık bıraktı.
Şirketlerin çıkarlarının ekonomide ve siyasal sistem içinde korunmasına ve artırılmasına hizmet eden şirketokrasi her seçimde partileri finansal olarak destekleyerek, seçimler sonrasında çıkar katsayısını her daim yükseltti.
Siyasiler ve şirket sahipleri arasındaki bu gizli ittifak, siyaseti ve devleti yeniden dizayn ederek, polis dahil devletin içindeki birçok yozlaşmış yetkiliyi yasa dışı iş ilişkileri ağının memurları haline getirdi. Bu yetkililer arasında, hukuk ve etiği hiçe sayan, parayı her şeyin üzerinde tutan bazı simsar avukatlarla yakın ilişkide olan savcıların ve yargıçların da olduğu ileri sürüldü.
KKTC’de şirketokrasi, Türkiye iktidarında gözlemlenen ağır şirketokrasi örneklerinden ders aldığı gibi, Türkiye şirketlerinin basiretsiz KKTC hükümetleri üzerinden Kıbrıs’ta yasal olarak birçok ihaleyi almasının getirdiği tepkiden de azami ölçüde yararlandı.
Madem Türkiye şirketlerine ihaleleri veren hükümetler vardı, bu hükümetler asıl yerel şirketleri desteklemeliydi. Şüphesiz haklılardı fakat dişini tırnağına takan kendi halindeki yerel şirketlerle kara para akladıkları ileri sürülen, dolandırıcı sahipleri olan yerel şirketler, siyasiler ve mikro milliyetçi, dejenere bir dizi medya unsuru tarafından reklam uğruna aynılaştırıldı. O da yerel şirketti bu da… Aralarında hiçbir fark, derin bir uçurum yokmuşcasına kara para aklayan, mafyatik şirket sahipleri ‘iş insanı’ kisvesinde normalleştirildi. Bu süreç halen devam etmektedir. Bizden olsun kara olsun, ne önemi var değil mi ama…
Siyasilerin ve bazı medya mensuplarının görmezden gelmeyi tercih ettiği gerçek şudur: Mafyatik ‘iş insanları’ kötülükten beslenir ve dolandırıcılıktan para yaparlar. Bunlarda halkla ilişkiler çalışmaları bağlamında göstermelik iyilik yapmanın dışında etik ilkelere uygun yollarla iş yapma yeteneği gelişmemiştir ve gelişemez. Sokak adamından ne yapsa aristokrat çıkmaz. Sokak adamı gözünü sokakta açmıştır, kültürü ve tecrübeleri sokakla sınırlıdır. El koyarak, zapt ederek, gasbederek, dolandırarak, kaset çekerek, sesleri kaydederek, rüşvet vererek, siyasilerden izinleri kaparak ve şiddet uygulayarak kolay paraya ulaşmaya çalışır. Günde 1 milyonu cebine indiren içi kapkara bir serseriye gel, düzgün yollarla günde 10 bin kazan demeye benzer bu. Kabul eder mi etmeyecektir.
Kötüler hapse koymakla da akıllanmaz üstelik. Bunların para yapma yolları kapatılmadığı sürece daha da güçlenecekleri ve güçlendikçe daha çok hata yaparak yargının önüne daha sık gelecekleri açıktır. Tüm dünyada da bu karakterlerin hayatı böyle geçip gider.
Dünyada olup da bizde olmayan, suç örgütü liderlerine dönüşen bu rezil karakterlerin önünü kesecek, kara para aklamalarını önleyecek mekanizmaları çalıştıracakların ve peşlerine düşecek kolluk kuvvetleri mensuplarının yok denecek kadar az olmasıdır. Kıbrıs’ın kuzeyinde mağdur bireyler ve mağdur şirketler bu nedenle kendi mücadelelerini toplumsallaşarak vermeye başlamıştır ve düzende herhangi bir değişim yaşanmadığı sürece de mağdurların ve açılan davaların sayısı artacaktır.
Önceden el altından siyaseti finanse eden şirketokrasi bu siyaset dizaynını daha da geliştirilmesi ihtiyacı duymuş olmalı ki 23 Ocak 2022’de yapılacak Milletvekilliği Erken Genel Seçimleri’nde otel ve ünversitelerin temsilcileri doğrudan aday olarak seçime girmiştir. Aday profilleri şirketokrasinin artan oranda kendi çıkarları için Meclis’te temsiliyet aradığını ortaya sermektedir.
Buradan aldığımız dayanakla, şimdi gelin KKTC’nin geleceğine bakalım: Bilindiği gibi Türkiye suç gelirlerinin aklanmasının ve terörizmin finansmanın önlenmesinde yeterince çaba göstermediği için uluslararası kuruluş Mali Eylem Görev Gücü (FATF) tarafından 21 Ekim 2021’de gri listeye alındı. Türkiye basınının yeterli düzeyde ilgilenmediğini düşündüğüm gri listeye alınma konusunda daha da vahimi, FATF’ın Türkiye’ye ilişkin geçen ay sonu, 30 Kasım’da yayınladığı ilk değerlendirme raporuna Türkiye’nin muhalif basınında bile yer ayrılmayışıdır.
İlk değerlendirme raporunda, Türkiye’nin iki başlıkta hiç ilerleme kaydedemediği belirtildi: Siyasi Nüfuz Sahibi Kişiler ve sanal varlıklar üzerinden kara para aklanması ve terörizmin finansmanının önlenmesinde yeni teknolojilerin uygulanması. FATF tanımlamalarına göre, Siyasi Nüfuz Sahibi Kişiler (SNSK), yasa dışı kaynak temin etmek ve aklamak, yolsuzluk yapmak ve rüşvet almak gibi riskler taşır. Tüm SNSK’lar şüphesiz yozlaşmamıştır ama yozlaşma riski taşırlar. SNSK’ların aile üyeleri ve yakın ortaklarının yaptığı harcamalar ve satın almalar, SNSK’ların resmi beyanları ile gelirleri ve mülkleri arasındaki tutarsızlıklar, değişik kurumsal araçlar kullanılarak sahipliğin veya ortaklığın gizlenmesi veya yüksek riskli sektörlerle iş yapıldığının kanıtlanması mevcut pozisyonlarını kötüye kullandıklarının göstergesidir ve SNSK’lar hem denetlenmeli hem de cezaya tabi olmalıdır.
Türkiye’nin gri listeye alınmasından sonra, ilk değerlendirme raporunda SNSK’larla ilgili tavsiyelerde hiç ilerleme kaydedilmezken, kripto varlıkların denetlenmesinde kullanılması gereken yeni teknolojilerde daha önce ‘çoğunlukla uyumlu’ derecesine sahip olan Türkiye ‘uyumsuz’a düşürülmüştür. Keza diğer 6 başlığın yanı sıra yüksek riskli müşterileri nedeniyle avukatlara yönelik alınacak önlemlerde de Türkiye son rapora göre 'kısmen uyumlu' kalarak, yerinde saymıştır.
KKTC’ye dönersek, Kıbrıs’ın Kuzey Bölümü 2008’in Şubat ayında FATF’ın gri listesine girmiş ve aynı yılın Ekim ayında bankalar ve casinolarla ilgili acil yeni düzenlemeler yapılarak listeden çıkmayı başarmıştır. Ancak Kıbrıs’ın kuzeyinden daha önce FATF tarafından Türkiye’nin 2007’de yetersizlikleri vurgulanmaya başlanmış, Türkiye 2010’da gri listeye alınmış, takiben 2013 Haziran’ında koyu gri listeye girmiş ve yoğun çabayla 2014’ün Şubat ayında kara listeden çıkabilmiştir. Yani Türkiye’nin FATF’la sıkıntıları ne zaman başlasa KKTC de kendi uyumsuzlukları nedeniyle bundan etkileniyor diyebiliriz.
2020’yi her zamankinden daha fazla seçime müdahaleyle ve KKTC’de sözde 'Türk milliyetçiliği'nden fayda sağlamayı umarak palazlanmayı hesaplayan etnik milliyetçi partilerin ve temsilcilerinin siyasete kara bir damga vurmasıyla kapattık. 2021 ise tüm bunların yanı sıra kara paracıların yargı önüne getirilmeye başlandığı ama şimdilik gene paçayı kurtardıkları bir yıl olarak anılacak.
2022’deki seçimlerde şirketokrasi temsilcilerinin başarılı olması durumunda, biraz daha FATF’ın gri listesine girmeye yakınlaşacağımızı öngörebiliriz.
Bayılıyorum şirketokrasimizin ve kara paracılarımızın dünyadan kopuk, KKTC’yi dünyanın merkezine koymasına… Devam edin, bugüne dek kapı arkasından gizli finansmanlarınız yetmedi doğrudan da siyasete girin, Meclis’e adamlarınızı, kadınlarınızı gönderin. Sonunda bu arsız doymazlığınız dönüp dolaşıp FATF’la en önce sizi vuracak, haberiniz yok…
Yorumunuz