Hükümetin kriz karşısında bir madde dışında uygulamaya soktuğu önlem paketini eleştiren Ulusal Birlik Partisi yıllar geçiyor, değişmiyor. Sterline Kraliçe’ye secde eden, koyu bir dindar gibi bağlı ev sahiplerimize sen misin dokunan! Vay efendim, ev sahiplerinin borcu varmış, hükümet tek taraflı hareket ediyormuş beyanları veriverdi UBP… Demokrasilerde sosyal devletin görevi güçlüler karşısında zayıfları ve ezilenleri korumaktır. Kiracılar başlarını sokacakları kiralık bir evin sterlin kirasını ödeyemesin, çoluk çocuk perişan olsunlar! 4 senede bir fiyakalı otomobillerini döviz cinsinden borçlanarak daha iyisi ile değiştiren ev sahiplerimizin yıllardır yapılan kriz uyarılarına rağmen akılları neredeydi? Eski Rum mallarından topladığı sterlin cinsi kiralarla özel sektörde büyük iş insanı havalarında dolaşan tüccarlarımız… Döviz cinsinden ‘overdraft’ların limitlerini yükseltirken alacakları kiralara mı güveniyorlardı?
Ev sahiplerimiz İtalya’ya tatile giderken asgari ücretli kiracılarının yüzlerce sterlini nereden bulup da ödeyeceklerini hiç düşündüler mi? UBP’ye göre ev sahiplerimiz krizde bile yurtdışında tatile gitmeli, yeni lüks araçlar almaya devam etmeli; asgari ücretli kiracılar ise kiraları ödedikten sonra 2,5 TL’ye fırlayan ekmekle karınlarını doyurmalı! O UBP ki her fırsatta Türkiye’ye şükranda kusur etmez, ne diye Türkiye’nin krizini de sırtlanmaz? ‘Anavatan’dan para gelince şükran, kriz gelince isyan…
UBP’nin siyasi hayatımıza kattığı en mühim politik strateji, yüzünün sağını şükrana; solunu gerektiğinde sendikalara dönmesidir. Bu taktiğin diğer partiler tarafından da benimsendiğine hiç kuşku yok. Yöneticiler Türkiye yetkililerine gider, ne derlerse ‘Tabii efendim, evet efendim’ derler; adaya dönerler, sendikalara ‘ayaklanın da Türkiye’ye bahane yaratalım’a döner mesele. Türkiye ne yapsın, sorun sendikalarda sanır. Kapı arkasında kışkırtandan haberleri yoktur. Etnik köken üzerinden siyaset yapanların perde gerisinde sadece kendi ceplerine çalıştıklarını da bir türlü anlayamaz Türkiye. ‘Çok eziyor Kıbrıslılar bizi’ mealinde timsah gözyaşı dökenlerin tek dertleri, milliyetçi söylemleri olmasa hayatlarında göremeyecekleri koltuktur. Aldanır Türkiye. Aldatma-aldanma ikilemi KKTC siyasetinin top koşturma alanına dönüşmüştür. Birileri hep aldatır, diğeri sürekli aldanır. Aldat, iktidarda gücünü artır; aldandığı kadar ‘anavatan’a şükret… Her şeyin bedelini Türkiye ödemeli, ahali içinde oturduğu, kiraladığı Rum malları için verilecek tazminatların küçük bir yüzdesini bile ödemekten kaçınmalıdır. Ama otomobile de kredi alınır, yeni eve de para bulunur, tatile de…
Memurlarımızın ek mesai bilmecesi de benzerdir. Borçları var memurlarımızın… Türkiye yardımları olmasa dünyanın en fakir ülkelerinden biri olacak KKTC’de bu kadar çok ve varlıklı memur olması Dünya Bankası uzmanlarını pek şaşırtmıştı. Siyasetçi memura dokunamaz bizim buralarda. Pek çok memur partizandır. Memurların bir dediği iki edilmeyecektir ki seçim zamanı oylar adreslerine gidiversin. UBP’nin uzun yıllar iktidar partisi olarak kalması, devletin birçok kademesine UBP’lilerin istihdamı ile sonuçlanmıştır. Buna karşın memurlar bilinci yüksek bir sınıfa dönüşmüştür. Ortak çıkarları söz konusu olunca partisel farklılarını unutuverirler. Radikal bir değişim söylemiyle iktidara talip olan hükümetin bir üyesi hariç, diğer ortaklarının ek mesai kararını geri almasının altında da aynı gerçek yatar. Sen bana, ben sana… Duyan da ek mesai ödemeleri kaldırıldı falan sanır. Hükümet sendikalarla uzlaşmaya çalışadursun fakat daha kriz yeni başlıyor. Ek mesailerin asgari ücretten hesaplanmasına katlanamayan sendikalar ve Demokrat Parti’yi by-pass ederek memur sendikalarına boyun eğen hükümet kriz derinleştikçe ne yapacak meçhul…
Mevcut düzen değişmeden Kıbrıs’ta yaşayabilir bir çözüm bu yüzden hayaldir. Niye Rumlar hiçbir şeyin bedelini ödemeye yanaşmayan bir toplumla birlikte çağdaş bir devlet yönetimini paylaşsınlar ki? Hatırlatalım, bizim ahali 1960 Cumhuriyeti döneminde vergisini bile ödememiştir. Eh o zamanlar Türkiye de burada değildi. Hani hep ‘1974’den sonra’ böyle olundu ya… İnanmayın!
Yorumunuz