Amerikan düşünce kuruluşlarından Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin (CSIS) sitesinde önceki gün yayınlanan bir analiz ilgi çekiciydi.
“NATO, Doğu Akdeniz'de Stratejik Ayrışmayı Nasıl Önleyebilir?” başlıklı yorum, kuruluşun Avrupa Programı Direktörü Heather A. Conley ve Direktör Yardımcısı Rachel Ellehuus tarafından kaleme alınmıştı.
Analizde, Doğu Akdeniz’deki sondaj çalışmaları nedeniyle yaşanılan gerginliğin sonlandırılması için “Bölgesel ortaklar arasında, Kıbrıs barış sürecinin yeniden başlatılmasına yönelik güven artırıcı bir önlem olarak, enerji gelirlerinin eşit bir şekilde paylaşılması” öneriliyordu.
Makalenin sonunda, “Türkiye'nin ekonomik durumu kötüleştikçe, AB'nin Türkiye ile ikili ticaret ilişkisini genişletmesi veya ABD'nin [Türkiye’de] doğrudan yabancı yatırımını artırması gibi daha büyük ekonomik fırsatlar”ın çıkacağı ve bu fırsatların “bölgesel bir ilkeler çerçevesinin geliştirilmesi için Ankara'yı teşvik edebileceği” öngörüsünde bulunuluyordu.
Yanlış okumadınız; meali, Türkiye’deki ekonomik krizi derinleştirin ki Kıbrıs’ta çözüme yanaşsın. Üretmeyen, önümüzdeki 12 ayda 165 milyar dolar dış borç ödemesi gereken ve Merkez Bankası döviz rezervleri sadece 1 senede 73,5 milyar dolardan 49,6 milyar dolara inmiş Türkiye’nin Amerikalılar üzerinde yarattığı etki bu kadarcıktı.
1 hafta önce, Mısır’dan bir düşünce kuruluşu Mısır Düşünce ve Stratejik Çalışmalar Merkezi’nin (ECSS) sitesinde yayınlanan bir başka yazıda da, Doğu Akdeniz’deki gerginliğin kökten çözümü için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin NATO’ya alınması öneriliyordu.
Yani ya borçlu Türkiye’deki ekonomik kriz fırsata çevrilerek Ada’da “barış süreci” başlatılırdı ya da Türkiye’nin Rusya, Çin ve İran’la ilişkilerini ilerletmesine bağlı olarak, Kıbrıs Cumhuriyeti NATO’ya alınır ve bölgedeki karşıt güçler iyice saflarına toparlanırdı.
Analistler ‘Kıbrıs sorunu’ndan bahsetmiyordu doğrusunu isterseniz. Sorun, Türkiye’nin, ABD’nin, AB’nin NATO’nun, Rusya’nın, Çin’in, İran’ın, İsrail’in ve Mısır’ın sorunuydu. Adı da artık “Kıbrıs barış süreci” idi.
Yabancı güçlerin adanın içini karıştırarak sıklıkla diplomasi ile yönettiği ‘Kıbrıs sorunu’, yakınımızdaki ve uzağımızdaki ‘büyük’lerimiz karadan denize inince ‘Kıbrıs barış süreci’ adını alıyordu.
Ayşe de tatile ‘barış’ için çıkartılmamış mıydı?
Bir sorunumuz vardı eskiden, gençliğimizi karartan, yaşlandığımızda hiç değilse efkârla yâd edeceğimiz ve bir parçasının bize ait olduğunu sandığımız… Eh, onu da aldılar!
Kıbrıs’taki iki toplumun hiç yerine konulmasının gerisinde, önceki gün hayatını kaybeden Amerikalı siyah aktivist John Lewis’in anlamlı bir sözü yatıyor olabilir: “Adil ve doğru olmayan bir şey gördüğünüzde, etik yükümlülüğünüz nedeniyle bir şey söylemek zorundasınızdır.”
Kıbrıs’taki iki toplumun da ortak sorunudur bu: Yanlışları görmelerine rağmen etik yükümlülüklerinden ötürü tepki göstermeleri gerekirken, göstermezler.
Bakın, biz analizlerde de yokuz. Kendimiz ettik, kendimiz bulduk dediklerinden… Kendi ülkeleri için varlık gösteremeyenleri kim, ne diye dikkate alsın?
Asabınızı mı bozdum yine? Neden? Ülkemizde radikal değişim için yola çıkan birini gördünüz mü bugüne dek? Tefeci betçi el ele, iktidara gelmiş ve gelecek her hükümete “cumhuriyet bizim”, “kurumlar bizim”, “siyaset bizim”, “gazeteler bizim”, “uçan kuş bizim” diyor, Türkiye de nedense hiç karışmıyor bunlara… Bizim bilmediğimiz, onların bildiği başka şeyler mi dönüyor ne?
Gene de bir umut var: Kıbrıs’ın kuzeyinin kendi malı olduğunu sananlar sizlere de dokunacak bir gün, mecburen sesinizi çıkartmak zorunda kalacaksınız.
Biz buradayız, yaşadığınız her türlü hukuksuzluğu ve adaletsizliği bizlerle paylaşın, belgesini gönderin ki suç örgütlerinin yönettiği ülkemizi şebekelerden geri alalım. Devletin içindeki, her kuruma ağını örmüş örümcekleri çürük memurlarıyla birlikte adalete teslim edelim.
Yargıçlıktan onuruyla istifa eden yargıcı mı hatırladınız şimdi? Yıllar geçse de poliste soruşturması bitmeyen dosyaların ağlara mı takıldığını? Her başsavcı dosyalara ellemeden mi emekli oluyor? Ruhunuz kararmasın, bunun AİHM’i var, dünyaya açılan başka kanalları var. KKTC’yi dünyaya tanıtmak mı istiyorlardı? Merak etmeyin, çok güzel tanıtacağız!
Bkz. https://www.csis.org/analysis/how-nato-can-avoid-strategic-decoupling-eastern-mediterranean
Ayrıca bkz. https://marsad.ecsstudies.com/34638/
Yorumunuz