Kaçımızın aklından aşı geldiğinde el atından önce imtiyazlılara dağıtılacağı sorusu geçmiyor?
KKTC’nin pandemi tarihine bakarsanız, iş insanı kılıklı suçluların aşı üzerinden PR’larını yapabildiği derin KKTC baş köşede, kara para aklayan mafyözlerin aşılı halkla ilişkiler çalışmalarının boy boy fotoğraflarını yayınlamış malum basınımız bir başka köşede, siyasetimiz diğer köşedeydi. Üçgenin köşeleri tutulmuş: Siyaset - satılık kalemler - çeteler… Pandeminin tarihçesi geleceği de karartıyor: Öncelikli gruplar arasında olmayan dosta, tanıdığa ve akrabaya gizlice aşı verildiğini de duyabiliriz!
Virütik bir ekonomide yıllardır yaşam mücadelesi verenler olarak virüslere çok aşinaydık aslında…
Virüslerin çoğalmak için canlı hücrelerin genetik materyallerini ele geçirmesi gibi, KKTC devletinin kodları da kriminal virüsler tarafından ekonomide üremek ve yayılmak için kullanılıyor.
Devleti konak olarak kabul eden ve devleti zapt eden virüslere ne polisin ne sayıştay raporlarının ne de savcılığın işlemediği bir ekonomik ortamdayız.
Bizde devletin kendisi ekonomik bozulmaya neden olan büyük bir salgının ana konağıdır. Bankacılıktan sigortacılığa, inşaattan gıda sektörüne, restorancılıktan turizm sektörüne kadar neredeyse her sektörü ele geçirmeye çalışan virütik yapılar, devletin içindeki odaklarla işbirliği yaparak sızdıkları yerleri kurutuyor.
Devletin, devleti kuran parti ve diğer siyasal partiler tarafından talan edilmesi, balinaların neden soyunun tükenip, tavukların tükenmediği sorusuyla yakından ilişkilidir. Ekonomist Robert Harris Frank, balina popülasyonunun sayısının azalmasını balinaların sahibinin olmaması ile açıklar. Uluslararası sularda yüzen balinaları avlayan avcılar balinaların soyunu tüketir. Avcılar kendi ülkelerinin sularından geçen balinaları avlamadıkları takdirde bir başkasının balinaları avlayacağını gayet iyi bilirler. Dünyadaki pek çok tavuğun ise sahibi vardır. Tavuklar üzerindeki mülkiyet hakkı güvence altına alınmıştır ama balinaların mülkiyeti kimsede değildir.
Bizim devletin kanımca mülkiyet hakları bizzat politikacılar ve sahtekârlıkla para yapanlar tarafından gasbedilmiştir. Siyasetçiler ve devleti ele geçiren virüsler birer balina avcısı gibi KKTC’nin kalan neyi varsa avlama telaşındadır.
Toplumsal baskı oluşmadığı sürece de devleti ele geçirenler tüm ekonomiyi hücre hücre kendi güdümleri altına alacaktır. Rum mallarıyla haksızca zenginleşen, sonradan görme iş bilmezlerin aptallıkları sayesinde tüm gezegende suç sayılan işleri yapan dolandırıcılar bizim ülkede akıllı sanılmaktadır.
Virüste nasıl zeka yoksa sahtekârlarda da yoktur, onların tek bildiği şey dolandırıcılıkla paralarını çoğaltmaktır. Önlem almazsanız yayıldıkça yayılırlar, sağlıklı kalanları da yok ederler.
Bu devletçiğin kodları virüslerin kendilerini çoğaltması işlevini yerine getirmek için yazılmıştır ve içeriden değiştirilemez.
Ölümcül bir salgınla mücadele için Fransız kimyager ve biyolog Pasteur’den bu yana bildiğimiz, aynı zamanda 2020 pandemisini de tarihe gömecek tek yöntem, virüslerin çoğalmasını engellemek, bu ülkeyi ve devlet konağını terk etmelerini sağlamaktır.
Dünyanın birçok ekonomisinde virüsler ortaya çıkar. Ancak virüslerin varlığı tespit edildiğinde halkın baskısıyla devlet organları harekete geçer ve virüsün yayılmasını durdurur. Artık çoğalamayan virüs zaten aktifliğine son vermek zorunda kalır.
KKTC’de olansa, her geçen sene virüslerin daha da çoğalarak sağlam olanları tehdit eder hale gelmesidir.
Halkın ses çıkarmadığı virütik düzenbazlık olaylarının artışı karşısında, bu ülkeyi seven ve dürüst kaç kişi kaldıysa yapacakları tek devrimci iş, yolsuzlukları adım adım takip edecek, partilerden bağımsız, ciddiyetle çalışan ve ses getiren bir yolsuzlukla mücadele örgütü kurmalarıdır.
Bunca seçimden ve iktidar değişiminden sonra KKTC’de politika yaparak, hiçbir şeyin çözülmeyeceği anlaşılmış olmalıdır.
Yolsuzluk, Dünya Bankası’nın tanımına göre “kamu gücünün özel çıkar için kötüye kullanılması”dır.
Yolsuzlukla mücadelede 1970’ler ve ABD’deki Watergate Skandalı bir mihenk taşıdır ama 1980’lerden itibaren Meksika, Nijerya, Arjantin, İtalya, Brezilya, Çek Cumhuriyeti, Ekvador, Hindistan, Endonezya, İsrail, Japonya, Pakistan, İspanya, Birleşik Krallık, Venezuela, Almanya ve Zaire'de yolsuzlukla mücadele edenler tarafından ortaya çıkarılan belgeler siyasi iktidarların değişmesine neden olmuştur. Çin’de tam 500 bin memurun karıştığı rüşvet skandalından tutun da, Avrupa Birliği’nin veya Dünya Bankası’nın kötü yönetim sergilediği belirlenen çalışanlarına kadar yolsuzluğun üzerine gidiliyor.
Bu ülkede taşları yerinden oynatacak tek oluşum, partilerin bulaştırılmayacağı ve kesinlikle siyasal bir partiye dönüşmeyecek, yolsuzlukla inatla mücadele eden bir yapının inşa edilmesidir.
Yorumunuz