Yazılar

Hırsızlara kucak açan yolsuz devletin sonu geldi!

Yolsuzluk devletin meşruiyetini yok eder...

Devlet yolsuzluğu olan ülkelerde hırsızlar yönetimde; himayecilik, rüşvet, gasp, suistimal, kayırmacılık ve sindirme had safhadadır. 

Yolsuzluğun en geniş şekilde yaygınlaştığı KKTC’de kurumlar, devletin kontrol mekanizmaları işletilmediği için zayıflamıştır. Yolsuzluk, devlet zayıf olduğu için ortaya çıkar. 

‘Güçlü KKTC’ diyorlar sözüm ona, müteahhitlik karnesi ve hiçbir tecrübesi olmayana, vatandaşlarını ve turistlerini riske atarak havalimanı inşaatı yaptıran, elektriğini bir başka ülkenin şirketinden yurttaşlarını zarara uğratarak aldıran, yasa dışı betçisine havayolu şirketi kurduran, tefecisine banka açtıran, yabancı ‘öğrenci’nin kara para aklaması için şirket kurmasını kolaylaştıran bir devlette güç ne arar… Yolsuzluk devletin meşruiyetini de yok eder.

Yolsuz devletler yolsuzluk kültürü yaratır. Çaresizliklerinden arsızlaşan, çirkefleşen, yalana, tehdide ve şiddete sarılan bir avuç korkak, sokak adamcığı ile kalsa ne âlâ… Yolsuzluk kültürü yayıldıkça düzgün olan devlet yöneticisini, özel sektör şirketini, polisi, yargıcı ya da gazeteciyi de sindirmeye çalışır. Çoğu kişi, toplumsal yaşamda geçici olan bu kirlenmenin sürekliliği olduğunu varsayar ve yoz düzenin sunduğu fırsatlardan açıktan veya gizlice yararlanmaya başlar. Dönemsel olan bu kirli oyun bozulduğunda geride hiçbirinden kalıcı bir iz kalmayacaktır.

‘Büyük filozof’ Francis Bacon mesela, aslında sefil bir şahsiyete sahipti. Hikâyesi yolsuzluğun nelere kadir olduğunu anlatır: İngiltere'de başsavcılıktan sonra baş hakim olarak en yüksek yargı makamına ulaştığında, 28 olayda rüşvet kabul ettiği iddiasıyla aleyhinde dava açıldı. Parlamento önünde hesap vermek zorunda kaldı. Yargıçlık yaparken genellikle her iki taraftan da rüşvet kabul ettiğini ve bu nedenle aldığı rüşvetlerin kararlarını etkilemediğini söyleyerek kendini savundu. Parlamento bu argümanları kabul etmedi ancak rüşvet davasına bakan yargıca da bir yolunu bulup rüşvet verebildiği için hapishanede sadece birkaç gün geçirdi! 5 sene sonra itibarsız bir adam olarak öldü...

Servet sahipleri ve temsilcilerinin devletin yöneticilerine ve yolsuz memurlarına rüşvet vererek istediklerini alabildiği devletlerde, sistemin topluma rağmen çalışabilmesi için ürettiği ganimetler olması gerekir. Zayıf bazı ülkeler kendi çıkarttıkları petrol, doğal gaz veya enerji üzerinden patronaj dağıtır. KKTC’de ise Rum mülklerinin peşkeşinin yanı sıra Türkiye’den gönderilen hibe ve dolar bazında, geri ödenmeyen krediler devletin istihdam yapmasını ve devlette iş olanaklarının siyasiler eliyle dağıtılmasını sağlar.

Bu denklemin çözülmesi ise yozlaşmış siyaset kurumunun yalnız bırakılması ile mümkündür: Ya siyasilerin ‘gücü’nü, Türkiye’den gelen yardımları bir plan doğrultusunda azaltarak ve sonunda keserek ellerinden alacaksınız ve bunu yapabilmek için Türkiye iktidarları da KKTC’den yolsuzluklarıyla beslenmeyecek ya da dışarıdan büyük bir baskı ile sistem işlemez hale getirilecek. Her halükârda bu baskı dışarıdan gelmek zorundadır. Yozlaşmış bir toplumsal yapıda dış baskı olmaksızın içerdeki yurttaşların yapabilecekleri sınırlıdır. Türkiye madem kaşıkla verip kepçe ile alıyor, kaşıkla vermesini kabul etmeyecekseniz ki kepçe ile alamasın! Akdeniz ülkelerinden İtalya, İspanya ve Portekiz borç krizine girince, parasızlık nedeniyle memurlarının rüşvet almasına ve yolsuzluklarına karşı mücadelede büyük adımlar atmak zorunda kalmamış mıydı? 

İkinci olasılık istediğimden değil ama uluslararası toplumun Kıbrıs’ın kuzeyini gri listeye alması ve sistemin çalışmasını sekteye uğratmasıdır. 

Yoksulu ve güçsüzü ezen, zengini kayıran ve ihya eden bir devlet yönetiminin ve kurumlarının beslendiği kaynak içeriden bir doğal zenginlik değilse, doğrudan yolsuzluk karşıtı birleşik ve örgütlü bir muhalefet olmadan ya da dış kaynak kesilmeden yolsuz rejimler sonlandırılamaz. 

Yoz siyasetçiler bu ülkeye en büyük zararı bir başlarına vermediler. Yanlarında kendilerinden sus payı verilerek nemalanan yoz bir toplum yarattılar. Düzen kılcal damarlarıyla artık her kurumun içine sızmıştır, tek başlarına mücadele verenlerin önlerine çıkarılan engelleri aşmaya çalışmaları durumunda zarara uğratılacakları ise kesindir. Etrafında direnen kim varsa sindirerek, uzaklaştırarak, sürerek kendine benzetemediğini yutan düzen karşısında kimse tek başına başarılı olamaz. Temiz kalmaya çalışanlar korkularını yenmek ve kötülükle var olanlara karşı birleşmek zorundadır. Dibine kadar yolsuzluğa batmış olmanın getirdiği en büyük umut da budur: Safların sıkılaşması…

Sistemin işlemediğini, her gün bir başka tarafının patladığını hepimiz görüyoruz. Birçoğu her gün daha da yoksullaşırken yasa dışı işler yapanlar daha da zenginleşiyor. Yabancı organize suç örgütleri ülkeye kendi nüfuslarını taşıdıkça, irili ufaklı, henüz palazlanmakta olan çeteler Kıbrıs’ı sarıyor. Bunların bugün durdurulmamasının orta vadede nasıl bir Kıbrıs yaratacağı bellidir: Şiddet ve adi suçlar artacaktır. 

Yozlaşmanın dibe vurması ve şiddet sarmalıyla çevrelenmesi pek çoğunu ürkütüyor olabilir. Ancak kaçanlar olduğu gibi kalanlar da olacak. Böyle bakıldığında dibe vurmak iyidir, çıkması kolay olur. KKTC tarihinin şu anında tamamıyla dibe çakıldı. Buradan dipten gelen dalgayla ve dış baskıyla yükselme evresine gireceğiz. İyiler iyileri buldu, kötüler saflarını sıkılaştırdı ve bu kavga verilmeye başlandı. Yıkılamaz sanılanlar çürük kökleriyle ilk devrilenler olacak. 

Eski düzenin süreceğini sanıyorlar hâlâ… Üzülüyorum bazen, aralarında ne kadar da çok bitmiş, öz saygısını tüketmiş meslektaş var...

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın