Yazılar

İğdiş…

Çocuklarımızın hesabını sormak İsias’la başlar ama ancak Beşparmaklar’da biter!

‘İğdiş’, eski Türkçe bir kelimedir. 'İgid’den türemiştir. İgid, ‘halkı besleyen, doyuran’ anlamındadır. İgdiş, ‘hayvan yetiştirme işi’ne verilen addır. ‘Besleme’ anlamında da kullanılmıştır. İgdişçi ‘hayvan yetiştiricisi’dir. İğdiş, günümüz Türkçesinde başta at, hayvanların hadım edilerek, uysallaştırılması anlamına gelir.

Kıbrıs’ta yaşayan insanlar olarak hayvan yerine konmayacak olsak da bizleri iğdiş edip, uysallaştırmak isteyenler hep olmuştur. İğdişçi size böyle bir operasyon isteyip istemediğinizi sormayacaktır. Bir kedi olsanız sahibiniz karar vermiştir, günlerce her yere kokunuzu bırakarak dişi kedilerle tanışma içgüdünüzün sonlandırılması, nereye gittiğinizi bilmeden götürüldüğünüz bir veterinerde en fazla 5 dakika sürecektir. Birkaç günlük mızmızlanmanızdan sonra tam da sahibinizin istediği gibi dişilerin peşini bırakan, erkek rakiplerle kavgaya girişmeyen uysal, uyumlu bir kedi olarak hayatınıza devam edeceksinizdir.

6 Şubat’daki deprem ve verdiğimiz gencecik kayıplar iğdiş edilme tarihimizin en acı ve en ağır sonucudur. Dünyada kaç topluluk bunca iğdişçi tarafından iğdiş edilmek istenmiştir, tartışılır. Türkiye’ye kendi ellerimizle gel bizi iğdiş et diyen siyasetle alakası olmayan politikacı kılıklı iş birlikçi rüşvet yiyiciler arasında, küçük ya da büyük sahtekârlıklarımızla mal, mülk ve pozisyon sahibi olma hevesimiz midir bizi kolaylıkla iğdiş ettiren? Belki her şeyimiz var görünürde ama artık çocuklarımız yok… Her şey onlar için değil miydi oysa?

Bizleri hem Türkiye’nin hem Avrupa Birliği’nin hem de zamanında hayırcı Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk politikacıların iğdiş etmeye çalışması mıdır yavrularımızı izolasyonların pençesinde İsias’a gömen? Avrupa’ya gidemeyen çocuklar Türkiye’ye gitmeye mahkûm edilmemiş midir? İğdiş edilme sürecinde içimizdeki paralı ve onursuz kötüleri, parasız onurlulara tercih ettiğimiz için midir bu halimiz? Mikro çıkarlarımızı korumak için makro boyuttaki özgürlüğümüzden vazgeçişimize değiyor mu yaşadığımız hayat ve bunca kahırla kayıp?

Yeni yetişenlere nasıl bir rol model oluyor sahtekârlar, para ve daha fazlası için her türlü pisliğin içine dalabilenler sizce? Yasa dışılıkla, hiç hak etmeden daha fazlasını hayal etmemizin altında iğdiş edilmişliğimiz yatıyor olabilir mi peki? Gerçek bir varoluştan koparıldıkça uysallaştırılmış hayatlarımızda enerjimizi tıpki kastre edilmiş kediler gibi daha fazla yemeye harcıyor olabilir miyiz? O büyük arabalar içinde Rum komşumuzun mülküne çökmüş, ruhunun derinliklerinde yapayalnız kalmış, eksik ve iğdiş edilmiş gerçeğimiz ezilmiyor mudur sizce? Haksızca ve hukuksuzca zıplanılan hangi makam, hangi havuzlu ev, hangi daha büyük jeep acılarımızı unutturabilir bize?

Çocuklarımızın hiçbir şekilde kabul edilemez kaybı, bizi yere seren çok ağır bir tokat gibi kendimize getirebilir mi? Gitmiyor esasen KKTC’den kalkan hiçbir uçak mutluluğa ve huzura; döndüğümüz yer bu çukur oldukça… Kedi ya da bir at değiliz biliyoruz… Bizi kimsenin, biz susmadıkça iğdiş edemeyeceğini bildiğimiz gibi... İğdiş olmamak için önce her şeye bu çukurdan başlamamız gerektiğini kabul etmek istemiyoruz. Çukuru kendi ellerimizle temizlemedikçe, saygın ve onurlu bir toplum olma yolunu açmadıkça iğdiş etmek isteyenin biri giderken diğeri gelmeyecek mi?

Azalırız sonunda, insanlık tarihinde sessiz toplumların iğdiş edilmesi tam da böyle gerçekleşiyor! Zamanla, yavaş yavaş, doğru zamanda doğru aleti kullanarak yok ediliyor ve göç ettiriliyor toplumlar… Ve bu sürecin gerçek sorumlusunu görmek istiyorsanız ne Toros Dağları’nı ne Trodos’ları ne de Crans Montana’yı suçlayın. Beşparmaklar dibimizdedir! Beşparmaklar’ın parmaklarını kendi vinçlerimizle yıkarken, her cepheden iğdişçilerin yolunu kısaltan bizden başkası değil nitekim… Torosçular, Trodosçular ve Crans-Montanacılar arasında vardığımız yer, çocuklarımızın çukura tabutta geri dönüşüdür! Yazık ki ne yazık, içimiz nasıl da yanıyor... Hiçbir ağıt hafifletmiyor altında kaldığımız acının büyüklüğünü... 

Beşparmağı bir tutamadığımız için, her şeyin başının Beşparmaklar olduğunu görmek istemediğimiz için, Beşparmaklar’dan gıpta edilesi bir ülke yaratmak yerine kokuşmuş çukuru her gün daha fazla genişlettiğimiz için… Doğrusunu duymak isterseniz, çocuklarımızın hesabını sormak İsias’la başlar ama ancak Beşparmaklar’da biter!

Boğazımız düğümlene düğümlene o çukuru temizlemek şart oldu, kayıplarımızın anısına...

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın