Yazılar

Geri kabul...

Avrupa’ya yasadışı ve düzensiz göçün engellenmesi amacıyla Türkiye ve Avrupa Birliği arasında imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın bir parçası olan Vize Muafiyeti ve Güney Kıbrıs engelinin değişik boyutları tartışılmaya açılmadı.

Geri Kabul Anlaşması Türkiye’nin eski Başbakanı Ahmet Davutoğlu döneminde imzalandı ve 25 Haziran 2014 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. Anlaşma 1 Haziran 2016 yılında uygulanmaya başlandı.

O dönemde Suriye’den gelen sığınmacıların Türkiye’ye getireceği maliyetler karşısında AB’den 6 milyar Euro finansal destek sağlanması ve AB ülkelerine gidecek Türkiye vatandaşlarına vize muafiyeti getirilmesi amacıyla anlaşmanın imzalandığı iddia edilmişti. 3,5 milyon Suriyeli mültecinin Türkiye’nin sırtına bindirdiği mali yük karşısında 6 milyar Euro’nun çok bir düşük rakam olacağı da gündemi meşgul etmişti.

Vize muafiyetinin uygulanması için AB ile Türkiye arasında Vize Serbestliği Diyalogu 2013’de başlatıldı ve Vize Muafiyeti Yol Haritası’nda Türkiye’nin önünde 72 kriter konuldu. Bu kriterlerin birçoğu karşılandı ancak vize muafiyeti son 5 kritere takıldı. 5 kriterden biri, metinlere Güney Kıbrıs ibaresi açıkça geçirilmese de Türkiye ve Güney Kıbrıs arasında kriminal olaylarda adli işbirliğine gidilmesi şartı ve bu kriterin kabulüne Türkiye’nin yanaşmaması... Fakat son aylarda Türkiye’ye Güney Kıbrıs’la adli işbirliği konusunda esneklik sağlaması için ciddi baskı kuruluyor.

İçinden ‘işbirliği’ geçen cümleler bizdeki sözde çözüm taraftarı, fiiliyatta çözümü baltalayan çevreler tarafından derhal memnuniyetle karşılanır.

Hâlbuki çözüm olmadığı şartlar altında Güney Kıbrıs ve Türkiye arasında adli işbirliği ve karşılıklı olarak mahkeme kararlarının tanınması olasılığı geleceğe yönelik küçümsenmemesi gereken riskler taşıyor olabilir. Gerek Kuzey Kıbrıs-AB gerekse de Türkiye-AB ilişkilerinin seyri göz önüne alındığında, Geri Kabul Anlaşması’nda Türkiye vatandaşlarına AB üyesi ülkelerde 3 ay vizesiz seyahat hakkı tanınmasına ilişkin dayatmaları kabul etmek ağır sonuçlar doğurabilir.

90 gün vizesiz Avrupa’ya gitmenin bedeli, günün sonunda Kuzey Kıbrıs’ta yaşayan ve/veya Kuzey Kıbrıs’a gelecek Türkiye vatandaşlarının Ada’ya girişinin engellenmesine kadar gidebilir. Adli işbirliği ve karşılıklı mahkeme kararlarının tanınması, neyin ‘suç’, neyin ‘organize suç’ olup olmadığına yönelik belirsizlikler dikkate alındığında, Türkiye’nin çözüm olmadan Güney Kıbrıs’ı tanıdığı, Kuzey Kıbrıs’a gelen Türkiye vatandaşlarını riske atabilecek sonuçlar üretebilir.

‘Suçluların iade edilmesi dahil bütün cezai konularda AB Üyesi Devletlerle etkili bir hukuki işbirliğinin temin edilmesi’ ve iadelerin mümkün olmadığı şartlarda ‘suçluların dava edilmesini garanti eden usullerin’ geliştirilmesi, Güney Kıbrıs-Kuzey Kıbrıs-Türkiye üçgeninde her yöne çekilebilir bir durum yaratabilir. Zira adli işbirliği ve mahkeme kararlarının tanınması kapsamında ‘mahkemelerin organize suçu yorumlamalarına da açık kapı bırakılmaktadır.

Öte yandan, Geri Kabul Anlaşması’nın bir diğer parçası olan Türkiye-AB Ortak Göç Eylem Planı çerçevesinde Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılara yönelik AB’nin yaptığı taahhütler anlaşmaya varılan takvimden çok daha yavaş serbest bırakılmakta ve denetim şartları belirlenen sürecin dışına çıkılarak, ağırlaştırılmaktadır.

Vize serbestisi ile ilgili süreçte Avrupa Birliği maalesef şartları Türkiye lehine hafifletmek ve Kıbrıs’ta çözümü zorlamak yönünde hiçbir adım atmayıp aksine Türkiye’nin Güney Kıbrıs mahkeme kararlarını tanımasını dayatıyor.

Adli işbirliği ve mahkeme kararlarının karşılıklı tanınması süreci gelecekte Kuzey Kıbrıs’a Türkiye’den gelen ve Rum mülküne inşa edilmiş otellerde kalacak turistleri, Rum mülkü üzerine kurulu üniversitelerde öğrenim görecek öğrencileri, Kuzey Kıbrıs’ta çalışan Türkiye vatandaşlarına dair kullanılabilir mi? Türkiye anlaşmayı askıya alsa bile haklarında mahkeme kararı çıkartılan Türkiye vatandaşları Avrupa’da tutuklanabilir mi?

Kimse Orams Davası gibi bir davanın açılacağını önceden tahmin etmiş miydi ki...

15 Kasım’da KKTC’nin kuruluşu doğru mu oldu yanlış mı oldu tartışması bir yana, 35. yılda olan bitene bir de buradan bakmak gerek.

Can Sarvan’a cansarvan@mikro-makro.net’den doğrudan ulaşabilirsiniz.
:

Yorumunuz

share
Siteyi Telegram'da Paylaşın
Siteyi WhatsApp'ta Paylaşın
Siteyi Twitter'da Paylaşın
Siteyi Facebook'ta Paylaşın